14 Kasım 2017 Salı

Mardin Deyrulzafaran Manastırı’na ziyaretçi akın

Deyrulzafaran Manastırı, Süryani Ortodoks patriklerinin merkezliğini yapıyor
Manastır 15. yüzyıldan itibaren sarı ve yeşil çiçekleri olan safran bitkisiyle anılmaya başlanarak Deyrulzafaran (Safran Manastırı) adını almış. Süryani Ortodoks cemaatine ait olan Deyrulzafaran Manastırı, Mardin merkeze 4-5 km uzaklıkta zafran tepesinde bulunuyor. Mardin ovasına tepeden hakim bir noktada bulunan manastırın üç yönü dağlık olmakla birlikte sadece güney kısmı açık arazidir. Mardin ulaşım açısından havalimanı olması sebebiyle hafta sonu turlarıyla  Deyrulzafaran Manastırı ziyaretçi akınına uğruyor. 

Ziyaterçilerin bir kısmı ise önce Hasankeyf ziyareti yaptıktan sonra Midyat ve sonrasında Mardin’e geliyor.  5 saat uzaklıktaki çevre illerden de Tur otobüsleriyle ziyaret ediliyor. Mardin’e yakın olduğu için fazlaca ziyaret edilen manastır 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle son derece bakımlı ve restore edilen bir manastırdır. Deyrulzafaran Manastırı, Süryanilerin tarihi ve dini değerleri arasında bugüne kadar ayakta kalabilmiş yaşayan seçkin bir yapıdır. Manastırın ilk yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Süryani kaynakları manastırın tarihini İsa’dan önceki döneme götürmektedirler. Manastırın milattan önce Güneş Tapınağı sonrasında ise Romalılarca kale olarak kullanılan bir alan üzerine inşa edildiği bilinmektedir. Romalılardan sonra ise Mor Şleymun bu yapıyı 5. yüzyılda manastıra çevirip bazı azizlerin kemiklerini buraya getirmiştir. Bu sebeple manastır ilk olarak “Mor Şleymun Manastırı” adıyla daha sonraki dönemlerde “Hananyo” veya “Mor Evgin” adlarıyla anılmıştır. Manastır 15. yüzyıldan itibaren sarı ve yeşil çiçekleri olan safran bitkisiyle anılmaya başlanarak Deyrulzafaran (Safran Manastırı) adını almıştır. Rivayete göre yapının harcında safran (zafaran) bitkisi kullanılmış ve yapı sarı rengini bu bitkiden almıştır. Başka bir rivayete göre ise yapının etrafında safran bitkisi çok yaygın olduğu için manastır bu adla anılmaktadır.

MS 520 yıllarda adı duyulmaya başlanan Deyrulzafaran Manastırı aralıklı olarak birçok kez Süryani Ortodoks patriklerine ev sahipliği yapmıştır. Manastır 9. ve 10. yüzyıllarda altın çağını yaşamış ve rahiplerin sayısı 80’e kadar çıkmıştır. Diyarbakır’da bulunan patriklik merkezi 1056 yılında buraya taşınmış ve 1091’e kadar burada kalmıştır. Daha sonra ise Mikhail tarafından taşınan patriklik merkezi 1293 yılından 1932’ye kadar – Suriye’nin Humus kentine taşınana kadar- burada kalmıştır.


Deyrulzafaran Manastırı’nın en büyük özelliği,  Türkiye ve Suriye’de hizmet vermiş 52 metropolit ve patriğin mezarının manastırda özel yapılmış odalarda (mezarlarda) gömülü bulunmasıdır. Manastırın dört çevresinde eyvanlar, ortasında geniş ve eski iki sarnıç vardır. Bu sarnıç dışarıdan getirilen pınar suyunun fazlası akıtılarak doldurulmaktadır. Doğu ve batı kısımları iki katlı olan manastırın güney kısmı ise üç katlı ve nispeten daha güzel yapıdadır. Patrik, metropolit ve rahiplerin odaları bu kısımda bulunmaktadır. Manastırın en eski mekanı, avlunun altında bulunan geniş salondur. Manastır sakinlerine göreyse bu mekân, İsa’dan önce, güneşe tapan Şemsiler tarafından inşa edilmiştir. İki avlulu manastırın içerisinde Mor Hananyo (Kubbeli Kilise),  Meryem Ana Kilisesi ve  Azizler Evi’nin yanı sıra bir de Güneş Tapınağı bulunmaktadır. Haç şeklindeki bir kubbeye sahip olduğundan Kubbeli Kilise olarak da bilinen Mor Hananyo Kilisesi, Bizans İmparatoru Anastasius döneminde yapılmıştır. Kilise MS 491-518 yılları arasında  kardeş olan Süryani mimarlar Theodoius ile Thedore  tarafından inşa edilmiştir. Kilisenin iç duvarlarındaki fresklerden günümüze yalnızca Aziz Hananyo’nun tasvir edilmiş olduğu uzunluğu 270 ve genişliği 66 cm olan fresk kalmıştır.

Manastırın ilk kilisesi olarak kabul edilen Meryem Ana Kilisesi, ana avlunun kuzeydoğusunda bulunmaktadır.  153 metrekarelik bir alana sahip olan kilise günümüzde de vaftiz törenleri için kullanılmaktadır. Kubbeli Kilise’nin güneydoğu cephesinde kalan binanın yüksekliği 10.5, genişliği ise 5.4 metredir. Tarihi, manastırın kuruluş tarihi olan 5. yüzyıla kadar inen Azizler Evi’nde bazı azizlerin kemikleri ile birlikte manastırda görev yapan bazı patrik ve metropolitler de burada gömülüdür. 

Metropolitlere tahsis edilmiş mezarlardan kuzeyde kalanı üzerinde 1846’da vefat eden Deyrulzafaran Metropoliti Mor Grigoriyos Behnam ve 1969’da vefat eden Mardin Metropoliti Mor Filüksinos Hanna Dalabani’nin ölüm tarihleri yazılıdır. Mor Hananyo Kilisesi’nin doğu köşesinde bulunan Güneş Tapınağı’nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber milattan önceki dönemlerde kurulduğu bilinmektedir. O dönemlerde Güneş Tapınağı olarak kullanılan yapı iki kısımdan oluşmaktadır. Güneş Tapınağının giriş kısmı beşik tonozlu şeklinde yontulmuş taşlardan oluşmuş olup 25 metrekare ve ikinci kısmı ise 51.5 metrekare olup ilginç bir tavan yapısına sahiptir. Tavanı oluşturan düz ve iri taşlar geometrik yapıda olup aralarında harç, kum, kireç ve benzeri malzeme kullanılmadan birbirine yaslanmış ve kenetlenmiş durumda yerleştirilmiştir. 

Üzerinde 500 ton ağırlığın olduğu söylenen tavan kilit taşı prensibiyle yapılmış olup yukarıya doğru V şeklinde uzanan taş bloklar her depremde sıkışarak daha da sağlamlaşmıştır.Tapınağın içerisinde bulunan ve doğuya bakan minik pencere güneş ışığının girebildiği tek yerdir. Sabah güneş ışınlarının girmesinden, kaybolduğu zamana kadar ibadet eden güneşe tapan insanlar, yine bu pencerenin hemen sağındaki sunakta da kurbanlarını sundukları bilinmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder