18 Mayıs 2021 Salı

GASTROSHOW DÜNYA LİDERLERİNİ SEKTÖRLE BULUŞTURACAK

Tüm Gastronomi sektörü paydaşları Turizm Medya Grubu ve Gastronomi Turizmi Derneği (GTD) ortaklığıyla 28-30 Haziran’da gerçekleştirilecek olan Gastro Show ‘da bir araya geliyor


28-30 Haziran’ da yapılacak olan Gastroshow ticari hacmin artırılmasını ve konferans programlarıyla dünya liderlerini sektörle buluşturmayı hedefliyor. İlki, 28-30 Haziran tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi Açık Alan - ICC’de düzenlenecek olan Gastro Show, Turizm Medya Grubu ve Gastronomi Turizmi Derneği (GTD) ortaklığıyla gerçekleştirilecek. Covid-19 gelişmeleri titizlikle takip edilerek organize edilecek ve tüm misafirlerin sağlığı-güvenliği ek önlemlerle korunmaya alınarak, değerli bir gastronomi fuarı-konferansı yapılması hedefleniyor. Turizm Medya Grubu ve Gastronomi Turizmi Derneği (GTD), gastronomi endüstrisinin farklı segmentlerinden oluşan geniş yelpazede katılımcı ve ziyaretçi profilini “7 Şehir, 7 Bölge, 7 Ülke” mottosuyla 2021 yılında ilk defa ağırlayacaklar.

160 katılımcı, 15.000 ziyaretçi ve 50 konuşmacı ile gerçekleşecek Gastro Show’a Türkiye’nin ve dünyanın değişik yerlerinden gastronomi sektörüne damga vurmuş üst düzey şefler, gastronomi uzmanları katılarak katkı sunacaklar.

 İstanbul Kongre Merkezi’nin açık alanında yapılacak olan Gastro Show etkinliği, DOME Çadır  konsepti toplantı odası ile fuara değer katan içerikler üretecek. Türk mutfağı ve yörelere özgü lezzetlerle Workshop’lar bir Dome çadırı içinde yapılacak olup, diğer Dome konferans alanında ise Türk mutfağının önemi, Yıldızlar geçidi (Türkiye ve dünyanın en önemli şefleri), hikayeleri ile 7 gastronomik şehir, coğrafi işaretli ürünler, 7 ülke mutfağı, sokak lezzetleri, Modern Türk Mutfağı, sağlıklı beslenme, vegan-vejeteryan slow beslenme, iklim değişikliğinin yemeklere etkisi ile dünya gastronomi trendleri üzerine değerli konuşmacılar eşliğinde bilgilendirici oturumlar yapılacak.

Değerli konuşmacılar arasında; Dünya Gastronomi Derneği Başkanı Eric Wolf, Nepal Şefler Birliği Başkanı Suresh Basnet, Kudüs Aşçılık Enstitüsü Kurucusu “Slow Food Chef Alliance” Ulusal Koordinatörü Udi Goldschmith , Respond on Demand kurucusu ve Dünya Yemek SanatI Derneği Üyesi Maria Athanasopoulo, Ödüllü gazeteci-yazar Chantal Cooke, Bergamo Üniversitesi Profesörü ve Gıda Turizmi Araştırmacısı Roberta Garibaldi gibi değerli konuşmacılar oturumlarda tecrübe ve bilgilerini katılımcılarla paylaşacaklar. Ayrıca Türkiye’nin Belediye Başkanları, en değerli şefleri ve akademisyenler de programa deneyim, uzmanlık, renk ve kalite katacaklar.

Gastro Show katılımcıları, tüm önemli sektörler dahil olmak üzere Gastronomi-Turizm gıda ve turizm endüstrisinin tamamını temsil edecek. Fuar, gerçek gıda ve içecek ürünlerinin yanı sıra lojistik çözümleri ve sağlık ürünlerini de kapsayacak. Bu kadar çok ürünün sergilendiği ve başka yerde bulunamayacak satış yapma ve iş ağı kurma olanaklarının bulunduğu fuarın, her yıl binlerce profesyonel ziyaretçiye ev sahipliği yapacak olması pek de şaşırtıcı olmasa gerek!

Gastro Show İstanbul, çok sayıda sektör ve pazarda faaliyet gösteren dünyanın en kaliteli gıda ve içecek ürünleri üreticilerini bir araya getirerek, sektöre can suyu kazandırma misyonunu sürdürmeyi hedefliyor.

Datça Yarımadasında  D Maris Bay'ın  5 farklı plajıyla tatil keyfi

Datça Yarımadasında sadece kendine özel bir koy içerisinde benzersiz bir tatil deneyimi sunan D Maris Bay, her ritme ve zevke uygun 5 farklı plajıyla güneşi özleyenleri bekliyor.


D Maris Bay’in Ege ve Akdeniz’i buluşturan turkuaz rengi denizi, bembeyaz kumsalları ve her plajda ayrı bir lezzet ve eğlence deneyimi, yaz tatillerinde her şeyden uzaklaşmak isteyenler için hazır. 

Aileler için The Bay Beach

Doğanın içinde, sadece kendine ait bir koydaki eşsiz konumuyla D Maris Bay, plajlarıyla da ziyaretçilerini büyülüyor. Otelin en uzun plajı olan The Bay Beach, çocukların eğlenirken büyüklerin güneşin ve denizin hem kumsal hem de iskeleden tadını çıkarabileceği bir seçenek. Bünyesinde restoran olarak D Maris Kitchen ve Nusr-Et, bar olarak da The Bay Lounge ve Hendrick’s Bar’ı bulunduran The Bay Beach, su sporları merkeziyle de dinlenmenin yanı sıra adrenalin düşkünlerinin de adresi olacak.


St. Tropez’den D Maris Bay’e bir Akdeniz esintisi

1935’ten bu yana Fransa’nın güney sahillerinde faaliyet gösteren La Guérite’in Türkiye’deki işletmesi, bu yıl yine D Maris Bay misafirlerine özgün lezzetler ve gün batımından şafağa heyecanı dinmeyen DJ performansları sunacak. Koyun en ucundaki lokasyonuyla bir tarafında kabanalarıyla kumsal, diğer tarafında iskeleden açık deniz deneyimi sunan La Guérite, olağanüstü mutfağı ve dinmeyen nabzı kadar, turkuazın en derin tonlarındaki deniziyle de meşhur.

Bir Ege klasiği için Manos Beach

Simi’nin deniz kenarındaki popüler tavernalarından ilham alan Manos restoranın içinde yer aldığı Manos Beach, Ege’nin kıpır kıpır havasını yaşamak isteyenler için birebir. İkonik bir taverna deneyimi sağlayan Manos ve hemen önünde yer alan bembeyaz kumsalı, misafirlerini ister Ege güneşi altında tembellik yapmaya isterlerse de olağanüstü lezzetler ve müzikler eşliğinde yerinde durmayan eğlenceye davet ediyor.

Maris Beach, plajda masaj ve jakuzi ile tam bir D Maris Bay deneyimi sunuyor
D Maris Bay, bir diğer plajı olan Maris Beach, belirli oda tiplerinin misafirlerine açık. Maris Beach misafirlerin masaj ya da vücut bakımı yaptırabilecekleri dinlenme odasının yer aldığı bungalovlarıyla özel bir deneyim yaşamak isteyenlere göz kırpıyor.

Her şeyden uzak, sadece dalga ve kuş sesleri arasında deneyim için Silence Beach
Gündelik hayatı geride bırakıp huzur ve sessizlik arayanlar için planlanmış Silence Beach, adı gibi tam bir sessizlik vahası. Yeşil ve maviyi buluşturan eşsiz bir doğa içinde konumlanmış olan Silence Beach, D Maris Bay’in eşsiz lezzetleriyle sakinlik arayan konuklarını bekliyor. Silence Beach sadece 12 yaş üstü misafirlere açık.

D Maris Bay’de deniz deneyimi sadece plajlarla da sınırlı değil. Eşsiz güzellikteki koylarda; kano turlarından katamaran ve Fenerbahçe Doğuş Yelken markası altında optimist yelkenciliğine, rüzgâr sörfünden su kayağı aktivitelerine, özel tekne ve yat gezilerinden su altı dalış organizasyonlarına kadar heyecan dolu ve eğlenceli pek çok alternatif D Maris Bay’de.

GYH ve GPH YKB Kutman: Yıllık faiz maliyetimizi yüzde 5.25’e çektik

Global Ports Holding borcunu azaltarak yeni atılımlar yapmaya hazır
Dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi ve Global Yatırım Holding (GYH) iştiraki Global Ports Holding (GPH) yabancı bir stratejik yatırımcı ile beş yıllık kredi anlaşması imzaladı. Elde edilecek kaynak, öncelikle GPH’nin bağlı ortağı Global Liman İşletmeleri’nin Kasım 2021 vadeli Eurobond’unun vadesinden önce ve makul piyasa şartlarında itfası için kullanılacak. 


GYH ve GPH Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kutman, “Grubun borçluluğunu azaltma stratejimize sağlam adımlarla devam ediyoruz. Söz konusu Eurobond’un faizi yüzde 8.125’iken, yeni kredi anlaşmamız sonucunda yıllık faiz maliyetimizi yüzde 5.25’e çekmiş olduk. Mevcut ekonomik koşullar dikkate alındığında başarılı bir anlaşmayı tamamlıyoruz” diye konuştu. GPH CEO’su Emre Sayın, kredi anlaşmasının şirketin finansal yapısını iyileştirme noktasında önemli bir adım olduğunu belirterek, “2020 belirsizliklerle dolu bir yıldı. 2021 ise umut dolu bir şekilde devam ediyor” dedi.

Global Yatırım Holding (GYH) iştiraki ve 4 kıtada, 13 ülkede toplam 19 kruvaziyer limanı içeren bir portföyü bünyesinde barındıran dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi Global Ports Holding (GPH), borçluluğunu azaltma stratejisini sürdürüyor. Yabancı bir stratejik yatırımcı ile beş yıllık kredi anlaşması imzaladığını açıklayan GPH, anlaşmanın tamamlanmasının birtakım ön şartların yerine getirilmesine bağlı olduğunu açıkladı. Kredi kullanımının zamanlamasına ilişkin kesin bir beyanda bulunulması mümkün olmamakla birlikte işlemin Haziran 2021’in bitiminden önce tamamlanması bekleniyor. GPH, anlaşma kapsamında kreditöre teminat olarak varant ihraç etmeyi planlıyor.

Kredi ile yaratılacak kaynak, öncelikle GPH’nin bağlı ortaklığı Global Liman İşletmeleri’nin yurt dışında ihraç edilmiş olan Kasım 2021 vadeli Eurobond’unun vadesinden önce ve makul piyasa şartlarında itfası için kullanılacak. Bu işlemden elde edilecek kaynak GPH’nin kruvaziyer odağını artırma stratejisini destekleyecek esnek finansman çözümleri potansiyeli de sunuyor.

Başarılı bir anlaşma tamamlıyoruz 

Grubun borçluluğunu azaltma stratejisine sağlam adımlarla devam ettiklerini ifade eden GYH ve GPH Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kutman, “Söz konusu Eurobond’un faizi yüzde 8.125’iken, yeni kredi anlaşmamız sonucunda yıllık faiz maliyetimizi yüzde 5.25’e çekmiş olduk. Mevcut ekonomik koşullar dikkate alındığında başarılı bir anlaşmayı tamamlıyoruz” diye konuştu. Kutman, “Pandeminin küresel turizm sektörüne etkisine rağmen, turizmin en gözde segmenti olan kurvaziyer turizmine uzun vadeli pozitif bakış açımız devam ediyor. Bu bakış açımız piyasalarda destek gördüğü için uygun finansal koşullarda yeni bir anlaşma yapıp, yatırımcı ilgili görüyoruz. Dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi konumumuzu güçlendirmeye devam edeceğiz” dedi.
 
2021 umut dolu bir şekilde devam ediyor

Anlaşma ile ilgili konuşan GPH CEO’su Emre Sayın kredi anlaşmasının şirketin finansal yapısını iyileştirme noktasında önemli bir adım olduğunu belirterek, “Kruvaziyer limanlarımıza yolcular gelmeye başladı. Büyük çoğunluğu da önümüzdeki birkaç hafta içinde yolcularını karşılayacak. 2020 belirsizliklerle dolu bir yıldı. 2021 ise umut dolu bir şekilde devam ediyor” dedi.

Tansiyon Hastalarının Merak Ettiği Sorular

Tansiyon ilaçları bağımlılık yapar mı? 
İlaçlar günün hangi saatinde alınmalı? 


Hiçbir şikayeti olmasa da hastalar ilaç kullanmalı mı?

Bugün Dünya Hipertansiyon Günü.  Bu hastalık dünyada her gün 50 bin kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet veriyor. Ülkemizde de 40 yaş üzerindekilerin yarısı hipertansiyon hastası. Yıllarca hiçbir belirti vermeden ilerleyen ve teşhis edilip kontrol altına alınmadığı sürece kalp ve damar sistemine, beyine, gözlere ve böbreklere kalıcı hasar veren bu hastalığın tek tanısı kan basıncının 140/90 üzerinde seyrediyor olması. Bu nedenle uzmanlar hiçbir şikayetimiz olmasa bile en azından 6 ayda bir kez tansiyonumuzu ölçmemiz gerektiğini söylüyor. 

Hipertansiyon tanısı konmuş hastaların da hekim tarafından düzenlenmiş ilaç tedavilerine ve önerilen yaşam tarzı değişikliklerine mutlaka uymaları gerektiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Muhammed Keskin, Dünya Hipertansiyon Günü’nde hipertansiyon hastalarının merak ettiği ilaçların nasıl ve ne kadar kullanılması gerekir gibi soruları yanıtlıyor… 

Tansiyonun sebebi kalp midir? 

“Tansiyon bir kalp değil damar hastalığıdır ve damarların sertleşmesi hipertansiyon hastalığına sebep olur.” diyen Doç. Dr. Muhammed Keskin,  “Damar sertleşmesinin de en sık nedenleri yaş, obezite, sigara, diyabet, stres ve hareketsizliktir. Tansiyon hastalığı bu risk faktörlerinin sonucunda ortaya çıkar ve kalbimizi etkiler. Kalbimiz tansiyona neden olan bir organ değil, tansiyon hastalığından etkilenen bir organdır. Tansiyon tedavisi düzenlenmiş ve kan basınçları kontrol altına alınmış birinde kalbin etkilenme riski minimuma inmiş olur.” diyor.

Tansiyon ilaçları bağımlılık yapar mı?

Doç. Dr. Muhammed Keskin, “Tansiyon  tedavisinin başlanması için bazı kriterler vardır ve bunlardan en önemlisi ortalama kan basıncımızın 140/90 mmHg’nin üzerinde olmasıdır.” diyor ve ekliyor, “Diyet ve yaşam tarzı değişikliğine rağmen kan basıncı yüksek olan bireylerin ilaç tedavisine başlaması gerekir. Tansiyon dinamik bir hastalıktır ve zaman içerisinde tedavide değişiklik yapılması gerekebilir. Bu ilaçların belirli bir sıralaması vardır. Hekimler kan basıncı değerinize göre ilaç tedavinize eklemeler yapabilir veya bazı ilaçlarınızı kesebilir. Sürekli ilaç kullanılması ihtiyacı olan bireyler bunu bir bağımlılık gibi algılasa da bu aslında bir tedavidir. Hiçbir tansiyon ilacı bağımlılık yapmaz ve tedavi zaman içerisinde değiştirilebilir.” 

Tansiyon ilaçları böbreklere zarar verir mi?

Ülkemizde diyaliz gerektiren böbrek yetersizliğinin en sık nedeninin hipertansiyon olduğunu ve hipertansiyonun mutlak tedavisinin ilaç ile yapıldığını önemle belirten Doç. Dr. Muhammed Keskin, “Hipertansiyonu olan bireylerdeki böbrek yetersizliğinin nedeni verilen ilaçlar değil, tedavinin yetersiz kalması veya hasta tarafından ilaçların bırakılmasıdır. Uygun dozda ve kan basıncı kontrolünün sağlandığı bir ilaç tedavisi böbrek yetersizliğine karşı elimizdeki en güçlü silahtır. İlaçların böbrekler üzerindeki yan etkisi sanıldığının aksine çok nadir olur ve böyle bir durumda doktorunuz tedavide değişiklikler yaparak durumu kontrol altına alacaktır.” diyor.

İlaçlar günün hangi saatinde alınmalı?

“Tansiyon tedavisi kişiye özeldir ve herkesin aynı ilacı aynı saatte alması gerekmez.” diyen Doç. Dr. Muhammed Keskin, “Biz hekimler kişinin tansiyon dengesine göre tedaviyi sabah veya akşama planlıyoruz. Bazen iki ilacın kombinasyonu veya ayrı ayrı verilmesi şeklinde de tedavi uygulayabiliriz. Saat aralıklarını da belirleyip hastanın durumuna en uygun tedaviye başlıyoruz. Yani bir kişinin tansiyon tedavisi diğer bireyler için uygun olmuyor.” diyerek uyarıda bulunuyor.  

Hiçbir şikayetim yok ama tansiyonum yüksek. İlaç kullanmalı mıyım?

Doç. Dr. Muhammed Keskin, “Tansiyon hastalığının tanı yöntemi tansiyon aleti ile kan basıncının ölçülmesi ve ortalama değerin 140/90’nın üzerinde olmasıdır.” diyor ve ekliyor, “Tansiyon hastalığında en sık semptom semptomsuzluktur. Yani genellikle tansiyon bir şikayete sebep olmaz. Fakat herhangi bir semptom olmasa bile tansiyonun yüksek olması kalp damar hastalığı açısından oldukça riskli bir durumdur ve tedavi edilmelidir. Tansiyon hastalığının tedavi edilmesi için herhangi bir şikayetinizin olması gerekmez. Tansiyonun gizli ve riskli bir hastalık olması nedeniyle 30 yaş üstü bireylerde rutin olarak senede 2 kez tansiyon ölçümü yapılmasını ve ölçüm değerleri 140/90’nın üzerindeyse kardiyoloji muayenesi olmalarını öneriyorum.”

Alerjisi Olanlar Rus Aşısı Sputnik V Aşısını Yaptırabilir Mi?

Yakın zamanda ülkemizde yapılmaya başlanacak olan korona virüs aşılarından biri olan Sputnik V aşısıyla ilgili akıllara gelen sorular var


Özellikle alerjisi olan kişiler, bu aşıya karşı bir alerjik reaksiyon gelişip gelişmeyeceğini merak ediyor. Alerji ve Astım Derneği Prof. Dr. Ahmet Akçay, Sputnik V aşısının alerji riskini ve yan etkilerini anlattı. 

Sputnik V (Gam-COVID-Vac) Aşısı Nedir?

Faz 3 çalışmalarının tamamlanmasının ardından FDA tarafından onaylanan Sputnik V aşısı, viral vektör bir aşıdır ve Johnson&Johnson ve Oxford - AstraZeneca aşısı ile aynı gruptadır.  COVID-19 aşısı Sputnik V (Gam-COVID-Vac), SARS-CoV-2 korona virüs geninin entegre edildiği adenovirüs DNA'ya dayalı vektör aşısıdır. 21 gün aralıklarla kas içinden ayrı ayrı uygulanır. Sonuçlar, aşının sağlıklı katılımcılarda iyi tolere edildiğini ve oldukça immünojenik olduğunu göstermiştir. 

Sputnik V Aşısı Nasıl Çalışır?

Virüs vektör olarak adenovirüs kullanılır ve bu virüs içine korona virüs spike proteini sentez etmesi için DNA parçası yerleştirilip vücuda enjekte edilir. Bu DNA parçası vücudumuzda korona virüsün bağışıklık sağlayan proteinini sentez ederek bağışıklık gelişir. Bu aşı kişinin DNA'sına entegre olmaz, hastalık oluşturmaz. Bu nedenle de güvenli bir aşıdır. 

Sputnik V Aşısının Diğer Vektör Aşılardan Farkı Nedir?

Sputnik V aşısında, adenovirüsün 2 ayrı serotipi kullanılmıştır.   Oxford - AstraZeneca aşısı ve Johnson&Johnson aşılarında vektör olarak  tek tip adenovirüs kullanılmıştır. 

Sputnik V Aşısının Etkinlik Oranı Nedir?

Sputnik V, % 91.6 etkinlik oranına sahip iki parçalı bir adenovirüs viral vektör aşısıdır. Verilen son bilgilere göre aşının etkinlik oranı %97.6’dır. Sputnik V aşısının ciddi korona virüse karşı etkinliğinin %100 olduğu bildirilmiştir.  

Hem antikor oluşturma hem de hücresel immünite oluşturma bakımından etkili bir aşı olduğu bildirilmiştir. Adenoviral vektör-verilen antijenlerin, tek bir aşılamadan sonra bile vücudun bağışıklığını yeterince sağladığı bildirilmektedir.  İki doz uygulanmasıyla çok daha etkili ve uzun süreli bağışıklık geliştireceği bildirilmektedir. 

Diğer Vektör Aşılardan Daha Mı Etkilidir?

Sputnik V aşısında iki farklı tip adenovirüs vektörü kullanılmıştır. İlk dozda adenovirüse karşı antikor gelişmesi sonucu, ikinci doz uygulandığında bu gelişen ikinci dozun etkinliğinin azalması ihtimalini ortadan kaldırdığı için çok daha etkili bir aşı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. 

Sputnik V Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?

Yaygın görülen yan etkiler, grip benzeri hastalık (% 15.2) ve aşı yapılan yerde reaksiyondur (%5.4). Yan etkilerin %94’ü hafif yan etkilerken  %0,3 oranında ciddi yan etkiler bildirilmiştir. Aşı yerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık görülebilir. Bunun dışında baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrısı, titreme, ateş ve mide bulantısı meydana gelebilir. Bu yan etkiler genellikle aşı yapıldıktan sonraki bir veya iki gün içinde başlar. Yan etkiler, günlük aktivite becerinizi etkileyebilir, ancak birkaç gün içinde geçmesi gerekir. Ciddi yan etkilere oldukça nadirdir. Her aşıda olduğu gibi bu aşıdan sonra da hastane ortamında 30 dakika beklenmeniz yararlı olacaktır.

Sputnik V Aşısının Alerji Riski Var Mı?

Sputnik V aşısının Faz 3 çalışmalarında bildirilmiş alerji vakası yoktur. Diğer vektör aşılarında ürtiker tarzı alerjik reaksiyonlar bildirilmiştir. Bu nedenle ürtiker tarzı alerjik reaksiyon meydana gelebilir. Aşı içindeki maddelerden birine alerjisi olanların bu aşıyı olmaması gerekir. Bu aşı yeni onaylanmış bir aşı olması nedeniyle alerji riski düşük olsa da aşıdan sonra 30 dakika hastane ortamında kalmanız ve alerji riskine karşı önlemlerin alınmış olması önemlidir. 

Alerjik Hastalığı Olanlar Sputnik V Aşısı Yaptırabilir mi?

Evet yaptırabilir. Alerjik astım, egzama, alerjik nezle ve diğer alerjik hastalığı olanlar, Sputnik V, BioNTech ve Çin aşısı Coronavac aşılarını yaptırabilir. Sadece alerjik hastalığı olanların aşılarını hastane ortamında yaptırmaları ve aşı sonrası 30 dakika gözetim altında beklemeleri faydalı olacaktır. 

İlaç Alerjisi Olanlar Sputnik V Aşısı Olabilir Mi?

İlaç alerjisi olanların Rus aşısı Sputnik V ve Çin aşısı Coronavac aşısı olmasında sakınca yoktur. Aşı içindeki bileşenlerden birine alerjiniz varsa aşı yapılmaması gerekir. 

Aşının Yan Etkisi Görülürse Ne Yapılmalı?

Aşı uygulanan bölgede ağrı, şişlik veya kızarıklık oluşursa; öncelikle aşı uygulanan kolunuzu yükseltmeniz uygun olacaktır. Aşı yerine soğuk suyla ıslatılmış havlu tatbik edebilirsiniz. Buzu doğrudan tatbik etmeyin. Parasetamol içeren ağrı kesici kullanabilirsiniz.

Yorgunluk olursa; dinlenmeniz ve yeterince sıvı almanız faydalı olacaktır.

Hafif ateş ve titreme; istirahat etmeniz, yeterince sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız önerilmektedir.

Baş ağrısı; aşı sonrası bir hafta içinde baş ağrısı gelişirse parasetamol içeren ağrı kesici almanız faydalı olacaktır. 

Kas ve eklem ağrısı; aşıdan sonra bir hafta içinde kas ve eklem ağrısı olursa istirahat etmeniz, yeterli sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız yeterli olacaktır.

Kusma ve ishal; aşıdan sonra bir hafta içinde kusma ve ishal gelişecek olursa ağızdan sıvı ve gıda almanız faydalı olacaktır. Yeterince sıvı alamaz ve halsizlik gelişecek olursa sağlık kurumunda serum takviyesi gerekliliğinin değerlendirilmesi gerekir.

Sonuç olarak:

-Sputnik V aşısı yan etkileri diğer COVİD 19 aşılarının yan etkileri ile benzerdir.

-Sputnik V aşısı, etkili bir aşıdır.

-Sputnik V aşısına karşı alerji riski düşüktür.

-Astım, alerjik nezle, egzama, besin alerjisi ve ilaç alerjisi olanların bu aşıyı olmasında sakınca yoktur. 

-Aşı yapıldıktan sonra 30 dakika hastane ortamında beklenmesi, olası alerjik şok riski açısından faydalı olacaktır.

-Alerjik şok gelişmesi halinde müdahale edilebilecek ekipmanın ve personelin olması çok önemlidir.

-İlk aşı sonrası alerji belirtileri olanlarda ikinci dozun yapılmaması ve bu kişilerin alerji uzmanı tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Lipton Sağlıklı ve Güvenli Bir Çay Hasadı İçin Hazırlıklarını Tamamladı

Lipton, hem çalışanlarının hem de üreticilerin sağlık ve güvenliğini sağlamak için  geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kapsamlı bir planlama ile pandemi gölgesinde başlayan çay hasadına 20 Mayıs Perşembe günü başlıyor. Ulusal ve uluslararası sağlık otoritelerinin yönlendirmeleri doğrultusunda hayata geçirilen plan kapsamında 1,8 milyon TL’lik yatırım yapan Lipton, üreticilerin ve çalışanlarının güvenliği için maske, dezenfektan ve koruyucu ekipman desteği sağlayarak 2020 yılında uygulanan randevu sistemi ile alıma da devam ediyor.



Lipton yine pandemi gölgesinde başlayan Doğu Karadeniz’deki çay hasadının en sağlıklı ve güvenli şekilde tamamlanabilmesi için geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da kapsamlı bir planlama gerçekleştirdi. Uluslararası ve ulusal sağlık otoritelerinin yönlendirmelerinin yanı sıra dünyanın farklı bölgelerindeki hasat uygulamaları ışığında şekillendirilmiş bir dizi önlemi hayata geçiren Lipton, bu yıl da çay alım evlerinde randevu sistemi ile ilerliyor ve hem çalışanlarının hem de üreticilerin güvenliği için hijyen uygulamalarını sürdürüyor. 

Çayımız İçin Hep Birlikte Güvenle
“Çayımız için Hep Birlikte Güvenle” çağrısıyla başlayacak olan çay hasadına yönelik planlama; geçtiğimiz yıl yapılan uygulamalara paralel şekilde çay alım evleri, Lipton fabrikaları, çay üreticileri ve iş ortağı yerel işletmelere yönelik farklı uygulamaları kapsıyor. Lipton hasat süresince çay alım evlerinde sosyal mesafeyi korumak için randevulu sistemle hizmet verecek ve üreticilerden ürünlerini kendilerine verilen zaman aralığında teslim alacak. Lipton çay alım evleri düzenli aralıklarla dezenfekte ve sterilize edilecek; çay alım evleri çalışanları için maske ve siperlik gibi koruyucu ekipman kullanımı zorunlu tutulurken randevuları süresince kullanmaları için çiftçilere de el dezenfektanı ve maske temin edilecek. Ayrıca çay çiftçilerimiz için gıda ve hijyen ürünleri desteğinde bulunacak. Lipton çalışmalar kapsamında 5000 çiftçiye gıda ve ev hijyeni paketinden oluşan bir destek sağlayacak. 

Lipton, fabrikalarında da bağlı bulunduğu Unilever’in dünyadaki en yüksek güvenlik standartlarını uygulayacak. Fabrika çalışanları, gerekli tüm koruyucu ekipmanları kullanırken çalışanların sağlık kontrolleri de düzenli bir şekilde takip edilecek. Ayrıca alınan güvenlik önlemleri kapsamında tüm nakliye araçları ve lojistik sağlayıcılarının Lipton tesislerine kontrollü bir şekilde girmesi ve yükleme/boşaltma işlemleri süresince 2 metre sosyal mesafenin korunması sağlanacak. Lipton, ürün tedarik ettiği yerel işletmelere de benzer şekilde bilgi ve malzeme temini sağlayacak. 

Lipton ayrıca internet üzerinden, çay üreticilerinin salgına karşı bireysel olarak dikkat etmeleri gereken kurallar konusunda özel bilgilendirme ve eğitim çalışmaları yürütecek. Üreticilere COVID-19 Sağlık Eğitimlerinin yanı sıra yine  internet ortamında Sürdürülebilir Çay Tarımının Önemi, Toprak Numunesi Alımı ve Gübreleme, Erozyonla Mücadele ve Tampon Bölge Kavramı, Evsel Atık Yönetimi, İstilacı Türlerle Mücadele Yöntemleri ve Kayıt Tutulması, İş Sağlığı ve Çalışan Güvenliği, Çalışanlara Adil Muamele, Bahçe Bakımı ve Budama, Zirai İlaç Kullanımı ve Kişisel Koruma Ekipmanı (KKE) Kullanımı konularında da ücretsiz eğitimler sunulacak. 

Unilever Türkiye İçecekten Sorumlu Pazarlama Direktörü Direktörü Göze İşcan, “Geçtiğimiz yıl aldığımız önlemler, çalışanlarımızın ve üreticilerimizin dikkati ve özeni sayesinde sağlıklı ve güvenli bir hasat dönemi geçirmiştik. Bu yıl da hem yeni bilgiler ışığında uluslararası ve ulusal sağlık otoritelerinin yönlendirmeleri hem dünyanın farklı bölgelerinden elde ettiğimiz deneyim hem de geçen yıldan öğrendiklerimizle kapsamlı bir planlama yaptık. Hem çalışanlarımızın hem de üreticilerimizin güvenliği ve sağlığı için önlemlerimizi alarak bereketli geçeceğine inandığımız çay hasadına başlıyoruz. Lipton olarak 35 yıldır bu topraklarda üreticilerimizle birlikte çalışarak çay tutkunları çok sevdikleri Lipton lezzetiyle buluşturuyoruz, her sezon 150 bin kişilik büyük bir ekosistemden çay alımlarımızı gerçekleştiriyoruz. Bu büyük bir sorumluluk. Uzun yıllara dayanan ortak hikayemiz boyunca olduğu gibi bundan sonra da Doğu Karadeniz bölgesinin ekonomik, sosyal ve doğal hayatı için değer yaratmak en büyük önceliğimiz olacak. Bu zorlu günleri birlikte aşacak, bundan sonra da çayımız için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz.” dedi.



Sheraton İstanbul Levent’i hizmete açıldı

İstanbul’un iş ve yaşam merkezi Levent’te konumlanan otel, hem bölge sakinlerinin hem de seyahat edenlerin yeni buluşma, bağlantı ve işbirliği noktası olacak


Marriott Bonvoy portföyündeki 30 olağanüstü marka arasında yer alan Sheraton Hotels & Resorts Sheraton İstanbul Levent’i hizmete açtı . Baştan aşağı bütünüyle yenilenen otel Sheraton markasının dünya çapında dönüşüme uğrayan misafir deneyimi anlayışını gözler önüne seriyor. Misafirlere çalışırken, toplantı yaparken ya da dinlenirken konforlu ve rahat hissedebilecekleri bir ortam sunmayı hedefleyen yeni konseptin ana unsurları da otelde her alanda göze çarpıyor. Markanın köklerine dayanan, hem semt sakinleri hem de seyahat eden turistler için dünyanın önde gelen yerlerinde toplulukların merkezi olma geleneğinden yola çıkan Sheraton için bu yeni bakış açısı bağ kurulabilecek, üretken olunabilecek, ve bir şeyin parçası hissedilebilen yerlere yönelik sezgisel ve bütünsel bir deneyim oluşturuyor.

sheraton-hotels-resorts-sheraton-istanbul-levent.jpg

Sheraton İstanbul Levent’in açılışıyla ilgili heyecanlı olduklarını dile getiren Marriott International Körfez, Levant ve Türkiye Bölgeleri Başkan Yardımcısı Şafak Güvenç şunları söyledi: “Sheraton İstanbul Levent’in açılışıyla Türkiye’deki portföyümüzü daha da çeşitlendirmekten heyecan duyuyoruz. Sheraton Hotels & Resorts bu pazarda köklü bir tarihe sahip. Bizler de, markanın yeni vizyonu kapsamında gerçekleşen yepyeni modern güncellemeleriyle Sheraton İstanbul Levent’i açarak bu mirası devam ettirmenin gururunu yaşıyoruz. Bu açılış aynı zamanda Marriott International’ın Türkiye’ye olan bağlılığını pekiştiriyor. Ülkedeki portföyümüzü genişletmek ve turizm sektörünün büyümesine destek olmak için sabırsızlanıyoruz.”

HAYAT DOLU VE ENERJİK LEVENT BÖLGESİNDE YER ALIYOR

Seneler önce Osmanlı döneminde donanma üssü olan Levent bölgesi seneler içinde gökdelenlerin yükseldiği, meşhur alışveriş merkezleriyle popüler restoranların bir arada yer aldığı, İstanbul’un hayat dolu, enerjisi yüksek iş ve yaşam merkezi halini aldı.  Şimdilerde bu canlı muhit kültür sanatla, gurme yeme-içme deneyimleriyle, alışveriş ve eğlenceyle dopdolu. Levent’in kalbinde, Sapphire AVM’nin yanı başında yer alan Sheraton İstanbul Levent, lüks alışverişin en popüler adreslerinden İstinye Park, Kanyon ve Zorlu Alışveriş Merkezlerine yakın mesafede konumlanıyor. Şehrin yeni uluslararası havaalanı İstanbul Havalimanı’na arabayla 30 dakika uzaklıkta bulunan otel, hemen girişinin önündeki metro istasyonuyla şehrin metro hatlarına direkt erişim sağlıyor.

MODERN BİR HALK MEYDANI

Lobi Sheraton İstanbul Levent’in kalbi. Otel’de “Halk Meydanı” olarak yeniden hayal edilip tasarlanan bu bütünüyle açık alan kendine has bir enerji ve aidiyet hissiyatı yaratarak insanları bir arada ya da diğerleri arasında kendi başlarına olmaya davet ediyor. Doğal, sezgisel ve kolay bir akışla misafirlerin ihtiyaç duyabilecekleri şeylerin hemen ellerinin altında olduğu davetkar Lobi, sıcacık ve konforlu olduğu kadar aynı zamanda şık ve zarif. Aralarında Seçkin Prim’in de yer aldığı çağdaş Türk sanatçılarının orijinal eserleri otelin çeşitli yerlerinde görsel ilham uyandırıyor. 

Sheraton İstanbul Levent, Sheraton’un yeni vizyonunu yansıtan ana unsurların çoğuna sahip. Bu unsurlardan biri lobide amaca yönelik çalışma alanı sunan çekici bir paylaşımlı masa.  Bu geniş paylaşımlı masa misafirlerin hem çalışıp hem de bir şeyler yiyip içerken mekanın enerjisiyle şarj olmalarına ortam sağlıyor. Sheraton’un fonksiyonel tasarım felsefesini hayata geçiren bu masa misafirlerin üretkenliklerine kesintisiz devam edebilmeleri için yerleşik aydınlatmalar, prizler ve kablosuz şarj istasyonlarıyla özel olarak tasarlandı. İki adet “kabin koltuk” konsantrasyon gerektiren işler ya da aile, arkadaşlar ve çalışma arkadaşlarıyla yapılan video görüşmeleri için ideal. Kahveden kokteyllere bütün günü kapsayan bir menü ile hem bar, hem gurme kahvelerin hazırlandığı bir kafe, hem de market olan The Goblet & Cup otelin sosyalleşme merkezi.

VERİMLİLİĞİ DESTEKLEYEN ODALAR VE CLUB LOUNGE

Otelin 248 odasının tamamı ferah ve aydınlık. Ev sıcaklığında tasarlanan tüm odalarda siyah metal dokunuluşlarla vurgulanan yumuşak, açık renk ahşap tonları kullanılmış. Misafirlerin keyifle kullanacağı mobil anahtar gibi modern donanımların yanı sıra, Sheraton Uyku Deneyiminin bir parçası olan platform yataklar, çay ve Nespresso kahve makinası gibi bir Sheraton konaklamasından bekleyecekleri tüm konfor unsurları odalarda mevcut. Marriott Bonvoy Elite üyeleri ve Sheraton Club katı misafirlerine özel 7/24 hizmet veren Sheraton Club Lounge için otelin 20. katında panoramik İstanbul ve Boğaz manzaraları eşliğinde huzurlu ve aynı zamanda lüks bir ortam hazırlanmış. Sabah kahvaltı, akşam ordövr, ve gün boyu içecek ikramlarının yanı sıra ayrıcalıklı imkanlar sunulan bu özel alanda hem çalışmak, çalışma arkadaşlarıyla birlikte verimli işler ortaya koymak, hem de arkadaşlarla buluşmak ya da sadece dinlenip günün stresini atmak mümkün.

sheraton-hotels-resorts-sheraton-istanbul-levent-001.jpg

RAHATLIĞI VE BAĞLANTIYI DESTEKLEYEN MEKANLAR

Türkiye’nin paylaşımcı kültüründen, sıkı ve kuvvetli bağlarla birbirine kenetlenme geleneğinden esinlenen Doğu Akdeniz mutfağı restoranı Levantino, Akdeniz, Orta Doğu ve Türk spesiyallerine ek olarak  İtalyan Şef Giovanni Terracciano’nun sihirli dokunuşlarıyla ev yapımı makarnalar, gurme İtalyan pizzalar ve benzersiz risottolar sunuyor. İtalyanca Levante kelimesinden türetilen tarihi isim doğan güneş anlamına geliyor.

Lobide yer alan Goblet & Cup hepsi bir arada konseptiyle hem kafe, hem bar hem de market olarak hizmet veriyor. Taze demlenmiş gurme kahvelerden özenle harmanlanmış çaylara ve yaratıcı kokteyllere kadar gün boyu akla gelen her şeyin bulunduğu menüsüyle alıp yanınızda götürebileceğiniz yemeklerden, hızlıca tezgahta tüketebileceğiniz pratik seçeneklere, hatta rahatça uzun uzun yiyebileceğiniz keyifli bir yemeğe kadar çok çeşitli seçenekler sunuyor.

Misafirler, 7/24 hizmet veren, TechnoGym ekipmanlarıyla donatılmış, son teknoloji harikası Spor Merkezinde grup dersleri ya da bireysel dersler eşliğinde  fit ve zinde kalıyorlar. Sheraton’a özel Spa markası Shine Spa, 6 adet masaj ve terapi odası, 4 buhar odası, 2 sauna ve geniş bir kapalı yüzme havuzuyla misafirlerin rahatlayıp tekrar canlanacakları özel terapiler ve dinlendiren masajlar sunuyor.

ISTANBUL’DA TOPLANTI VE ETKİNLİKLER İÇİN İDEAL MEKAN

Sheraton İstanbul Levent gün ışığı alan salonlarıyla ferah toplantı ve etkinlik ortamları sunuyor. 1123 m2’ye yayılmış toplantı ve etkinlik alanında her biri Rehber Köpekler Derneği kahramanlarının isimleriyle adlandırılmış  9 toplantı salonu, 3’e bölünebilen geniş bir balo salonu, kahve molalarında sosyalleşip enerji toplamak için ferah ve aydınlık fuaye alanı mevcut. Otelin deneyimli toplantı ve etkinlik profesyonelleri küçük ve samimi grup toplantılarından büyük ve kalabalık kutlamalara, 600 kişilik düğünlere kadar başarılı etkinlikler için tüm bilgi ve tecrübelerini ortaya koyuyorlar.   

TEMİZE OLAN BAĞLILIĞIMIZ

Sheraton İstanbul Levent,  Marriott International’ın yiyecek ve su güvenliği, hijyen ve enfeksiyon önleme ve otel operasyonları alanlarında önde gelen uzmanlarla birlikte hazırladığı Temize olan Bağlılığımız protokolünü uyguluyor. Bu protokollere bütün misafirlerin zorunlu olarak maske takması, CDC ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilen dezenfektanlarla yüzeylerin temizlenmesi dahil. Ek olarak her check-in öncesi odalar en az 30 dakika UV ışınlarıyla dezenfekte ediliyor. Ayrıca odalarda bulunan Fan Coil filtreleri her yeni misafir öncesi kimyasallarla temizleniyor.                                                                                             

MİSAFİRLERİMİZİ İŞ YA DA BİREYSEL SEYAHATLERİ İÇİN BEKLİYORUZ

Sheraton İstanbul Levent’in geçirdiği dönüşüme ve hedeflerine değinen Genel Müdür Uygar Kocas şunları söyledi: “Sheraton’un yeni vizyonu doğrultusunda gerçekleşen detaylı dönüşümünün ardından Sheraton İstanbul Levent modern, konforlu ve ilgi çekici güncellemeleriyle buluşmaların ve işbirliklerinin yeni merkezi olmayı hedefliyor. Bu yeni yaklaşım Sheraton’un uzun yıllardır süregelen kucaklayıcı bir topluluk yaratma mirasına dayanıyor. İstanbul’un popüler iş ve alışveriş semtinin kalbinde hem bölge sakinlerini hem de seyahat edenleri otelimizde ağırlamak için sabırsızlanıyoruz.” Dönüşümün ardından açılışını kutlamak için Sheraton İstanbul Levent 31 Ağustos, 2021’e kadar direkt rezervasyonlarda esnek fiyat üzerinden %15 indirim, ve Shine Spa’da %20 indirim avantajı sunuyor. Ayrıca “Hoş Geldiniz İçeceği” de otelin misafirlerine ikramı.


Swissôtel Resort Bodrum Beach yaza hazır

Swissôtel Resort Bodrum Beach’in eşsiz manzarasındabu yazın keyfini çıkarın.Akdeniz ve Ege’yi birleştiren eşsiz coğrafyası, pek çok endemik bitkiye ev sahipliği yapan doğası ile herkesi büyüleyen Swissôtel Resort Bodrum Beach yaza hazır. 

Kişiye özel hizmet anlayışıyla üst düzey hijyenik tedbirler ve eşsiz gastronomi deneyimleri sunan Swissôtel Resort Bodrum Beach, yazın tadını doyasıya çıkarmak isteyenleri bekliyor.

swissotel-resort-bodrum-beach.jpgAkdeniz ve Ege’yi birleştiren eşsiz coğrafyası, pek çok endemik bitkiye ev sahipliği yapan doğası ile tatil severlerin gözdesi olan olan Swissôtel Resort Bodrum Beach, yaza hazır. Swissôtel Resort Bodrum Beach, bölgeye hakim konumu, hizmet kalitesi, doğaya ve sanata karşı ortaya koyduğu tutkusuyla Bodrum’u sevenler için başlı başına vazgeçilmez bir destinasyon haline geldi.
Beklentilerin üzerinde bir konfor…

Türkiye’de gün batımının en özel adresi olan Turgutreis’te denize sıfır konumundaki sofistike manzarasıyla bir tatilden beklenecek tüm bileşenleri kaliteli hizmet anlayışıyla yaşatan Swissôtel Resort Bodrum Beach, misafirlerine unutamayacakları bir konaklama deneyimi yaşatıyor.

İster denizde ister havuzda… Tercihiniz hangisi olursa olsun Bodrum güneşini hissederek geçireceğiniz her anınızda özel hizmet anlayışıyla yanınızda olan otel personeli, misafirlerinin konforu için gereken tüm desteği sağlıyor. Swissôtel Resort Bodrum Beach’in Ege’ye özgü zarafet ve Alpler’in şıklığından esinlenerek tasarlanan odalarıyla da büyük beğeni topluyor. 

Spa, güzellik ve farklı masaj uygulamalarıyla da yerli ve yabancı konukların tercihi olan Swissotel Resort Bodrum Beach’in özgün spa ve spor markası Pürovel Spa & Sport, şık ve çağdaş bir ortam içerisinde sağlık yaşam için Alpler’den esin alan çözümler sunuyor. Kapalı ve açık yüzme havuzu tesisleriyle fitness merkezi ise, şık bir ortam içinde spor ve sağlıklı bir yaşam sunarken, jakuziler, buhar odası ve Türk hamamı dışında özel hamam ve bu özel hamamın içinde bulunan sauna ve spa süitleri de otelin farkını ortaya seriyor.Yaz dönemi boyunca DJ Mert Levent’in müzik direktörlüğünü üstlendiği Swissôtel Resort Bodrum Beach, günden geceye misafirlerinin ritmini yükseltiyor…

Swissôtel Resort Bodrum Beach’in restoran ve barları gün boyu keyifle yenen yemeklere, enerji veren atıştırmalıklara, dinlendirici içeceklere ve en kaliteli içkilerin yudumlandığı unutulmaz gecelere ev sahipliği yapıyor. Havuz kenarındaki Café Swiss, her damak zevkine hitap edebilen, pandemi dolayısıyla cam bölmelerle kurgulanan ve şef yönlendirmesiyle masalara servis edilen açık büfe lezzetleriyle güne mükemmel bir kahvaltıyla başlamak isteyen misafirleri ağırlıyor. Sahilde bulunan The Beach Restaurant & Bar öğle yemeğinde bol alternatif arayan misafirlerin vazgeçilmez noktası olarak konumlanıyor. Dünya mutfağından her damak tadına hitap eden seçeneklerin yer aldığı, özellikle sushi alternatifleriyle adından söz ettiren Yûhi Restaurant’ta ise uzak doğu esintilerini Ege kıyılarında arayan misafirler için birbirinden lezzetli seçenekleri keşfetmek mümkün. 

Swissôtel Resort Bodrum Beach’ten yepyeni bir restoran: Ege Kıyısında İtalyan Esintileri 

Swissôtel Resort Bodrum Beach 2021 sezonunda yepyeni bir lezzet durağına da ev sahipliği yapıyor: Başarılı Şef Erol Akayay’ın imzasını taşıyan, Slow Food akımından esinlenilerek hazırlanan, tamamen taze ve mevsimsel ürünlere yer verilen özel menüsüyle hizmet verecek olan Brezza Restaurant, misafirlerine İtalya’nın bölgesel çeşitliğiyle oluşturulan ve farklı tatların harmanlandığı bir İtalyan deneyimi yaşatacak. Bu lezzet yolculuğuna Turgutreis’in eşsiz gün batımı da eklendiğinde misafirlere yalnızca unutulmaz akşamın tadını çıkarmak kalacak. 


İzmir, Türkiye’deki dijital turizm altyapısını tamamlayan ilk şehir oldu

Mobil turizm uygulaması Visitİzmir, 30 ilçeyi kapsayan 11 kategori ve 2 bin 300’den fazla noktayla erişime açıldı


İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, “Başka bir turizm mümkün” anlayışından doğan bu uygulamanın amacının şehrin refahını metropol ve kırsal alanda bir bütün olarak artırabilmek olduğunu söyledi. Koronavirüs sonrası sürece yönelik turizmde dijitalleşmenin ilk adımı İzmir’de atıldı ve İzmir, dijital turizm altyapısını tamamlayan Türkiye’deki ilk şehir oldu. Cep telefonuna indirilebilen Visitİzmir mobil turizm uygulaması sayesinde, İzmir’i gezmek isteyenler şehrin 2 bin 300’den çok noktası hakkında bilgi alarak, dilediği yere dilediği zaman erişebilecek.

Projeyle ilgili açıklamalarda bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, Visitİzmir mobil turizm uygulamasının amaçlarının metropol ve kırsal alanda bir bütün olarak şehrin refahını artırabilmek olduğunu söyleyerek “Başka bir turizm mümkün anlayışımızın bir örneği olan bu yenilikçi çalışma, şehirdeki tüm kurumların vizyon ortaklığının bir sonucu. Turizmin dünya genelinde dijitalleştiği ve küçük ölçekli turizmin yaygınlaştığı pandemi sürecinde önemli bir adım attık. İzmir dijital turizm altyapısını tamamlayan ilk şehir oldu. Visitİzmir sayesinde turistler İzmir’in 30 ilçesinde, 12 ay boyunca farklı noktaları ziyaret edebilecek. Şehrin az bilinen yüzlerce cazibe noktasına kolayca erişerek turizm sektörünün ve esnafımızın ekonomisini büyütecek” dedi.

“Bir şehir vizyon ortaklığı ortaya koyduk”

Başkan Tunç Soyer, turizmde dijitalleşmeye vurgu yaptı. İzmir’in, tüm zenginlikleriyle dijital dünyada var olmasının büyük önem taşıdığını belirten Soyer şöyle konuştu: “Hızla değişen ve dönüşen günümüz dünyasında dijitaldeki varlığınız çok önemli… Biz de bu amaçla şehrimizin tüm paydaşlarıyla birlikte Visitİzmir projesini başlattık. Bir şehir vizyon ortaklığıyla hareket ettik. Bu proje, İzmir Vakfı tarafından hazırlanan İzmir Turizm Tanıtım Stratejisi’nin ilk önemli adımı niteliğinde. Proje kapsamında, Vakfımız İzmir Kalkınma Ajansı ile birlikte kırk uzmanın desteğini alarak bir yıl süreyle çalıştı. Projeye Sun Express de ortak oldu ve tüm aşamaları destekledi. Veri toplamayla başlayan ve kapsamlı bir dijital turizm ansiklopedisine dönüşen Visitİzmir’in altyapısında güçlü bir envanter var. Bu nedenle Visitİzmir, şehrimizin olağanüstü zenginliğini ortaya koyan ve noktalar arasında erişimin nasıl olacağını gösteren bir dijital turizm altyapısı. Başka bir turizm mümkün anlayışımızın bir örneği olan bu projenin ana amacı, şehrimizin refahını metropol ve kırsal alanda bir bütün olarak artırabilmek. Projenin bir paydaşı olan tüm kurumlara ve İzmir Vakfı’nın tüm üyelerine teşekkür ediyorum.”

Tümüyle yerli yazılım

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yazılım şirketi İzmir Teknoloji (eski adıyla ÜNİBEL) tarafından tümüyle yerli yazılımla gerçekleştirilen şehir rehberi niteliğindeki Visitİzmir, hem mobil uygulama hem de internet sitesi üzerinden hizmet veriyor. Visitİzmir’in tüm içeriğine visitizmir.org internet sitesi üzerinden de erişilebiliyor. Google Play ve App Store’dan ücretsiz indirilebilen uygulamanın Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dil seçeneği bulunuyor.

11 farklı kategoride 2 bin 300’den fazla nokta

2 bin 300’den fazla tarihi ve turistik noktaya dair bilgi, fotoğraf ve videonun yer aldığı uygulama, İzmir’in tarihi, kültürel, doğal zenginliklerini keşfetmek isteyenlere rehberlik ediyor. Konum bilgisi ile bu noktalara nasıl ulaşılabileceğini harita üzerinden gösteriyor. Bergamalı sepet ustasından Çeşme’deki lüks otellere, İzmir’in 8 bin 500 yıl öncesine uzanan ilk yerleşim yeri Yeşilova Höyüğü’nden müze ve sanat galerilerine ya da az bilinen doğa alanlarına ve bu alanlardaki canlılara kadar tüm noktalara dair detaylı bilgilere Visitİzmir üzerinden ulaşılabiliyor.

Projenin ilk ayağında, İzmir Kalkınma Ajansı tarafından oluşturulan uzman ekipler gastronomi, tarih ve kültür, somut olmayan kültürel miras, doğa ve kırsal gibi 11 farklı kategoride İzmir’in turistik cazibelerine dair yazılı ve görsel bilgileri dijital veri tabanına işledi. 12 ayda tamamlanan dijital turizm altyapısı, konunun uzmanları ve Visitİzmir kullanıcıları tarafından düzenli olarak güncellenecek, sisteme yeni bilgiler girilecek.

Visitİzmir bir sosyal medya platformu

Visitİzmir aynı zamanda bir sosyal medya platformu ve tanıtım mecrası olarak tasarlandı. Visitİzmir uygulaması ile kullanıcılar, İzmir’in turistik değerlerine dair yorum yapabiliyor, fikirlerini diğer kullanıcılarla paylaşabiliyor. Bunun yanı sıra kendi turizm noktalarını beğenip, favorilerine ekleyebiliyor ve yepyeni noktalar önerebiliyor. Duran, statik bir yazılım değil etkileşim halinde sürekli gelişen ve büyüyen bir altyapı olarak Visitİzmir sürekli güncelleniyor. Şehirdeki güncel etkinlikleri ve yenilikleri kullanıcılarına ulaştıran Visitİzmir, İzmir’in tanıtım mecrası olarak da işlev görüyor.

17 Mayıs 2021 Pazartesi

5 Yıldızlı TÜRK MUTFAĞI Menüleri adresinize gelecek

GTD Markası “TEPE GOURMET” Artık 5 Yıldızlı TÜRK MUTFAĞI Menülerini Uluslararası Kurumlara GURME CATERING Şeklinde Adrese Yollayacak. Türk Mutfağı'nın en sağlıklı ürünleri artık GTD ve 5 yıldızlı Crowne Plaza harbiye kalitesi ile adrese teslim yollayacak. ''Yemek değil deneyim istiyorsan'' mottosu ile hizmet sunan GTD markası ''Tepe Gourmet Catering'', tüm kurumsal şirketlere ve bireysel gurme yemek taleplerine hizmet verecek.

crowne-plaza-harbiye-gtdtepe-gourmet-catering.jpg

Lokal üreticiyi destekleyen, organik ürün kullanan, vegan opsiyonu sunan, karbon salınımı ve hijyene dikkat eden; özel tasarım ''GT Hijyen belgeli ''kutusu ile sadece ilk kez sizin açtığınız özel menüler içinde Vegan-sağlıklı-lezzetli -ege-anadolu- seçenekli sunumlar hazırlandı. 

Şehirlerarası seyahat yasağı ile ilgili karar verildi

Seyahat Sektöründe Hareketlilik Yaşanması Bekleniyor

Koronavirüs ile mücadele kapsamında uygulanan tam kapanma sürecinden sonra atılacak adımlar, İçişleri Bakanlığı'nın valiliklere gönderdiği "Kademeli Normalleşme Tedbirleri" konulu genelgesi ile belirlendi


Birçok sektörde ve alanda  kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılmaya başlandığı gözlemlenirken bu kapsamda şehirlerarası seyahat yasağı ile ilgili de yeni bir karar verildi. Buna göre, 17 Mayıs-1 Haziran arasında sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmayan süre ve günlerde şehirlerarası seyahat serbest olacak. Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak süre ve günlerde  ise toplu ulaşım araçlarıyla şehirlerarası seyahat yapılabilecek.
 
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan biletall Ceo’su Yaşar Çelik, “ Kapanmadan önce yaşanan göç yavaş yavaş tersine dönmeye başladı. Özellikle son 2 -3 gündür bir hareketlenme yaşıyoruz. Şehirlerarası seyahatler için ayrıca seyahat izni alınması istenmeyecek olması ve özel araçlara zorun haller dışında izin verilmeyecek olması toplu ulaşım araçlarına olan talepi daha da çok arttıracak. Kişilerin, şehirlerarası seyahat edileceğinin bilet, rezervasyon kodu vb. ile ibraz edilmesi yeterli olacaktır. Vatandaşların seyahatlerini önceden planmaları avantaj sağlayabilir. Çünkü bazı bölgelere geri dönüşlerin başlamasından dolayı talep daha fazla.

Bu arada pandemi ile ilginin daha çok arttığı online biletler, geleneksel yöntemlere göre her geçen gün daha çok tercih ediliyor. Yeni bir tedbir gelmezse 1 haziran sonrası sahil bölgelerine ve pandemi nedeniyle yayla turizmine talebin daha çok artacağını,  hareketlenmenin daha yoğun yaşanacağını ön görüyoruz. Özetlemek gerekirse Yavaş yavaş tünelin ucundaki ışık daha çok görünmeye başladı. Aşılanmanın daha çok yaygınlaşması ve vaka sayılarında yaşananacak düşüş ile birlikte turizmcilerin en yoğun olduğu yaz dönemide boş geçmecek” dedi.

Yayımlanan genelgelye göre, Şehirlerarası seyahat kısıtlamasının istisnaları;

- Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde vatandaşlarımızın uçak, tren, otobüs gibi toplu taşıma vasıtalarıyla yapacakları şehirlerarası seyahatler için ayrıca seyahat izni alması istenmeyecek, şehirlerarası seyahat edeceğini bilet, rezervasyon kodu vb. ile ibraz etmesi yeterli olacaktır. Bu durumdaki kişilerin şehirlerarası toplu taşıma vasıtaları ile ikametleri arasındaki hareketlilikleri, kalkış-varış saatleriyle uyumlu olmak kalmak kaydıyla sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacaktır.

- Zorunlu bir kamusal görevin ifası kapsamında ilgili Bakanlık ya da kamu kurum veya kuruluşu tarafından görevlendirilmiş olan kamu görevlilerinin (müfettiş, denetmen vb.) özel veya resmi araçlarla yapacakları şehirlerarası seyahatlerine, kurum kimlik kartı ve görevlendirme belgesini ibraz etmek kaydıyla izin verilecektir.

- Kendisi veya eşinin, vefat eden birinci derece yakınının ya da kardeşinin cenazesine katılmak için veya cenaze nakil işlemine refakat etmek amacıyla herhangi bir cenaze yakınının e-devlet kapısındaki İçişleri Bakanlığına ait E-BAŞVURU veya ALO 199 sistemleri üzerinden yapacakları başvurular (yanında akraba konumundaki 9 kişiye kadar bildirimde bulunabilecektir) sistem tarafından vakit kaybetmeksizin otomatik olarak onaylanarak cenaze yakınlarına özel araçlarıyla seyahat edebilmeleri için gerekli seyahat izin belgesi oluşturulacaktır.

Cenaze nakil ve defin işlemleri kapsamında başvuru yapacak vatandaşlarımızdan herhangi bir belge ibrazı istenilmeyecek olup Sağlık Bakanlığı ile sağlanan entegrasyon üzerinden gerekli sorgulama seyahat izin belgesi düzenlenmeden önce otomatik olarak yapılacaktır.

2.2- Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde vatandaşlarımızın özel araçlarıyla şehirlerarası seyahate çıkmamaları esastır. Ancak aşağıda belirtilen zorunlu hallerin varlığı durumunda vatandaşlarımız, bu durumu belgelendirmek kaydıyla; e-devlet üzerinden İçişleri Bakanlığına ait E-BAŞVURU ve ALO 199 sistemleri üzerinden Valilik/Kaymakamlık bünyesinde oluşturulan Seyahat İzin Kurullarından izin almak kaydıyla özel araçlarıyla da seyahat edebileceklerdir. Seyahat İzin Belgesi verilen kişiler, seyahat süreleri boyunca sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacaktır.

Zorunlu Hal Sayılacak Durumlar;
- Tedavi olduğu hastaneden taburcu olup asıl ikametine dönmek isteyen, doktor raporu ile sevk olan ve/veya daha önceden alınmış doktor randevusu/kontrolü olan,

- Kendisi veya eşinin, hastanede tedavi gören birinci derece yakınına ya da kardeşine refakat edecek olan (en fazla 2 kişi),

- Bulunduğu şehre son 5 gün içerisinde gelmiş olmakla beraber kalacak yeri olmayıp ikamet ettikleri yerleşim yerlerine dönmek isteyen (5 gün içinde geldiğini yolculuk bileti, geldiği araç plakası, seyahatini gösteren başkaca belge, bilgi ile ibraz edenler),

- ÖSYM tarafından ilan edilmiş merkezi sınavlara katılacak olan,

- Askerlik hizmetini tamamlayarak yerleşim yerlerine dönmek isteyen,

- Özel veya kamudan günlü sözleşmeye davet yazısı olan,

- Ceza infaz kurumlarından salıverilen, Kişilerin zorunlu hali bulunduğu kabul edilecektir.

14 Mayıs 2021 Cuma

Taze Baklanın Bilinmeyen 5 Önemli Faydası

Covid’e karşı bağışıklığı güçlendiriyor, ancak! Baklayı susam yağı ile pişirirseniz! Kendine has aromasıyla bahar sofralarının sağlık deposu bakla, Covid-19’dan korunmada büyük öneme sahip olan bağışıklık sistemini desteklemesiyle de öne çıkıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can “Mevsim geçişinin olduğu şu günlerde başta Covid olmak üzere diğer hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin desteklenmesi çok önemlidir.. 




Bahar ayının yıldız sebzesi olan taze bakla zengin içeriğiyle son derece besleyici bir özelliğe sahip. Susam yağı ile pişirdiğiniz de besleyiciliğini daha da artıyor. 100 g baklada 8.2 gr karbonhidrat, 4.64 gr protein, 1.63 gr lif bulunmaktadır. Bununla birlikt sodyum potasyum, folik asit, C vitamini içeriği açısından zengindir” diyor Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can, baklanın çok bilinmeyen 5 önemli faydasını sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Kalbi koruyor
Kurubaklagiller familyasından olan bakla kalp dostu olarak bilinir. Yüksek protein ve lif içermesi, kolestrol içermemesi bakımından yüksek kolestrolü olan bireylerce kırmızı ete alternatif olarak tüketilmelidir. Lif içeriği sayesinde vücutta kötü kolestrolü düşürücü etkisi bulunmaktadır. Bunun yanında vegan ve vejetaryenler için kaliteli bir protein kaynağıdır. 

Kolon kanseri riskini azaltıyor
Bakla, düzenli tüketildiği zaman içerdiği çözünür lif ile kabızlığa karşı iyi bir alternatiftir. Kronik olarak kabızlık yaşayan insanların kolon kanserine yakalanma riski  yüksektir. Kurubaklagilller ve sebzeler ile günlük almamız gereken lif miktarını mutlaka tamamlamalıyız. Ortalama 1 porsiyon bakla; günlük lif ihtiyacının yüzde 36’sını karşılayabilir. Yeterli lif tüketimi ile kolon kanseri görülme riskini azaltmak mümkün. Mevsiminde haftada 2 gün bakla tüketmekte fayda var. Ancak huzursuz bağırsak sendromu (irritabl bağırsak sendromu) olan hastalarda gaz yapabileceği için bakladan kaçınması önerilir. 

Bağışıklığı güçlendiriyor
Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can “Covid-19 ile mücadele ettiğimiz bu aylarda, içerdiği linoleik asit ile virüsün hücre zarı yapısını bozarak, bu sayede vücudun virüs ile savaşmasında katkı sağlıyor. Baklayı susam yağı ile pişirdiğiniz de besleyiciliğini daha da arttırmış olursunuz.         

Zayıflama çabasına destek sağlıyor
Bakla zengin lif ve protein oranına sahiptir. Düşük kalorili olup aynı zamanda  tok tutan bir besindir. Öğünde tüketildiğinde tokluk hissi uzun olacağından günlük kalori alımını azaltabilir.  Diğer baklagiller gibi zayıflama diyetinde mevsimindeyken muhakkak yer verilmelidir. 

Parkinsonun ilerlemesini azaltıyor
Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can “Yapılan bilimsel çalışmalara göre; bakla levedopa açısından zengin olan bir baklagildir. Levedopa vücutta dopamin adlı bir nörotransmittere dönüştürülür. Parkinson hastalarının tedavisinde dopamin kullanılmaktadır. Literatüre göre; zengin dopamin içeriği olan bakla düzenli tüketildiğinde hastalığın ilerlemesinin yavaşlamasına yardımcı olabiliyor. Ancak ilaç ilaç tedavisi gören bireyler mutlaka doktor kontrolü eşliğinde tüketmelidir” diyor.           

Vespa 75 Yılda 19 Milyon Scooter Üretti!

İtalyan İkonu Vespa Milyonları Etkilemeye Devam Ediyor!



Bu yıl 75. yaşını kutlayan motosiklet dünyasının ikonik markası Vespa, aynı zamanda büyük bir üretim başarısını da kutluyor. 1946 yılından bu yana her dönem teknolojisi ve özgün tasarımıyla fenomenliğini sürdüren Vespa, sadece son 10 yılda 1 milyon 800 binin üstünde olmak üzere, toplam 19 milyon adet scooter üretimine imza attı. Vespa’nın bantlardan inen 19 milyonuncu motosikleti ise 75. yıl özel koleksiyonundan GTS 300 oldu. İtalya, Hindistan ve Vietnam olmak üzere dünyada 3 üretim tesisinden çıkan ürünlerle 83 ülkede satışa sunulan Vespa, pazara sunduğu her modeliyle bireysel ulaşımın evrimine öncülük ediyor. Tamamen çelikten üretilen gelişmiş ve dayanıklı gövde konseptinin yanında, her modeliyle İtalyan zarafetinin simgesi de olan Vespa, günümüze kadar GS, LX, PX, Primavera, Elettrica gibi öncü modellerle popülerliğini koruyarak devam ettirdi. 

Motosiklet dünyasının ikonik İtalyan markası Vespa, bu yıl 75. yılını kutlarken aynı zamanda büyük bir üretim başarısıyla da göz dolduruyor. Her modeli bir fenomen olan Vespa; son 10 yılda 1 milyon 800 binin üzerinde üretim gerçekleştirirken 1946 yılından günümüze toplam 19 milyon adetlik üretime imzasını attı. Tamamen çelikten üretilen dayanıklı gövde konseptiyle birlikte benzersiz tasarıma sahip scooterları üreten Vespa, özellikle son 20 yılda artan üretim adetleriyle de dikkatleri çekti. 2000 yılında 50 bin adet üretim gerçekleştiren marka, 2007 yılında 100 bini aştı ve 2018 yılında ise 200 bin adetten fazla scooter üretimiyle başarısını katlayarak bugünlere taşıdı. Çoğu kulanıcı için yaşam kültürünün bir parçası olan Vespa, global bir üretici olarak; Avrupa, Amerika ve tüm batı pazarları için Pontedera-İtalya’da, yerel pazar ve Uzakdoğu için Vinh Phuc-Vietnam’da, Hindistan ve Nepal pazarları için de Baramati-Hindistan’da bulunan toplam 3 tesisinde üretimini sürdürüyor. Toplam 83 ülkede satışa sunulan Vespa, pratik bir şehir içi ulaşım aracı olarak çıktığı yolculuğunda, bugün milyonları etkileyen ve dünyanın en çok bilinen ikonu olarak yoluna devam ediyor. 

75 yıllık serüven İtalya’da başladı

1884’te kurulan Piaggio şirketinin bir markası olan ve bireysel ulaşıma yenilikçi bir çözüm yaratma arzusuyla doğan Vespa, ilk olarak paraşütçü motosiklet modeli üzerine bir “motorlu scooter” olarak tasarlandı. Ardından gövde, çamurluklar ve tüm mekanik aksamı kapatan bir motor kapağından oluşan bütünleşik bir yapıyla, klasik motosiklet dizaynında devrim yarattı. Bu kapsamda gidon üzerinden vites değişimi ve doğrudan tahrikli, son derece dayanıklı bir motosiklet tasarlandı. Klasik ön çatal, lastik değişimini kolaylaştıran tek taraflı bir salıncağa yerini bıraktı ve ayrıca iskelet de yok edildi. Gövdede ise sürücüyü ve giysilerini kir ve buruşmadan koruyan bir tasarım dizayn edildi. İlk patent başvurusu ise 23 Nisan 1946 tarihinde gerçekleşti. Böylece 98 cc’lik 2 zamanlı tek silindirli motora sahip ilk scooter, Toskana’daki Pontedera fabrikasında üretilmiş oldu. 

Fan külüplerden film yıldızlığına

1948 yılında “125 cc” modeli tanıtılarak kısa süre içerisinde çok sevildi ve ertesi yıl 30 kulüpten oluşan İtalyan Vespa Kullanıcıları Birliği kuruldu. Hemen ardından Vespa’nın dışa açılım süreci başladı. Hoffman-Werke ile lisans anlaşması kapsamında Almanya’da, Douglas of Bristol lisansı ile İngiltere’de ve ACMA of Paris ile Fransa’da üretimler devreye alındı. 1952 yılında kurulan Vespa Club Avrupa ise binlerce Vespa kullanıcısını bir araya getirdi. Popülaritesini hızla artıran Vespa, 1953 yılında Gregory Peck ve Audrey Hepburn’ün başrollerinde oynadığı Roman Holiday filminde 125 modeliyle yer alarak sinemaya da adım attı. Markanın ilk dönüm noktası ise 100 km/s sınırını aşan, ilk kez 4 vitesli bir şanzıman ve 10 inç jantlarla donatılan Vespa GS ile gerçekleşti. Ardından da 55 cc hacimli Vespino üretildi. 

Primavera rüzgarı ve PX ile satış rekoru

Vespa, altmışlarda yaşanan ekonomik refah ve nesillerin yenilenmesi sırasında konumunu güçlendirmeye devam etti. Bir yandan otomobil satışları artarken, Vespa da küçük hacimli motoru ve kompakt boyutlarıyla gençlik dünyasına trafikten kurtulma yolu sundu. 1965 yılına gelindiğinde satış adetleri 3,5 milyonu aşan Vespa, sanat dünyası yanında reklam endüstrisinde de boy göstermeye başladı ve ikon olma kimliğini güçlendirdi. 3 yıl sonra en uzun soluklu model ailesi Primavera satışa sunuldu. Primavera rüzgarı yeniliklerle sürdü ve elektonik ateşlemeye sahip ilk sccoter, 1976 yılında üretilen Primavera 125 ET3 oldu. 70li yıllar, aynı zamanda büyüyen bir ekolojik farkındalık dönemi olarak yaşandı. Vespa da şehirlerdeki trafik karmaşasının en önemli çözümü oldu. 1978 yılında üç silindirli 125, 150 ve 200 cc versiyonlarıyla pazara sunulan Vespa PX, üretimde kaldığı sürece toplamda 3 milyon adetle markanın en çok satılan modeli olarak tarihe geçti. Ayrıca Vespa PX’in başarısı motorsporlarına da taşındı ve Paris-Dakar Rallisi’nde ise 4 adet Vespa PX yarıştı. Marc Simonot pilotajında başarılara imza atıldı. 

Modeller çeşitlendi ve yenilendi 

Otomatik şanzımanlı PK 125 Automatica modelini 1984 yılında yollara çıkaran Vespa’nın satışları 1988 yılına gelindiğinde 10 milyonu aştı. Vespa’nın yükselen bir fenomen olmasında yapılan uzun kilometreli yolculukların da katkısı oldu. Gazeteci yazar Giorgio Bettinelli, 90’lı yıllarda çeşitli Vespa’larla yaptığı yolculuklarda kıtaları dolaşarak 90 ülke gezdi ve 250 bin kilometre yol kat etti. Vespa’nın ilk 4 zamanlı ve otomatik şanzımanlı motoru da 1996 yılında satışa sunulan ET4 125 cc ile oldu. 2000 yılında Amerika pazarına giriş yapan Vespa, takip eden yıllarda GT 125 ve GT 200 modellerini tekrar yeniledi, LX ile en klasik çizgilerine geri döndü. Vespa 300 GTS Super ise en sportif ve en yüksek performanslı modeli olarak ilgi topladı. 

Teknolojik, estetik ve çevreci Vespa

Tüm dünyayı etkileyen tasarımlara ve modellere imza atan Vespa, 2010’lu yıllarda da modern sürüş çözümlerini desteklemek üzere çevreci motor ve teknolojik çözümler sundu. Vespa 946, teknolojiyi estetikle üst düzeyde buluştururken, efsane Primavera 50, 125 ve 150 cc hacimli motorlarıyla Vespino’nun yerini de aldı. 2018 yılında ise Vespa’nın teknolojisi, devrimci ve çağdaş ruhuyla buluşarak Elettrica üretildi. Tamamı İtalya’daki fabrikasında üretilen Vespa’nın bu elektrikli motosikleti, tamamen sessiz ve pratik bir sürüş sunmasının yanında estetik açıdan da Vespa çizgileriyle beğeni topladı. 2021 yılına gelindiğinde ise Vespa, 19 milyon adetlik üretimle tarihi bir kilometre taşına ulaştı. Aynı zamanda 75. yılını kutlayan Vespa, bu kapsamda GTS ve Primavera versiyonlarında 75th özel serisini de satışa sundu. Vespa’nın bantlardan inen 19 milyonuncu motosikleti ise 75. yıl özel koleksiyonundan GTS 300 oldu. 

Renault Clio 4, bayrağı Yeni Clio ve Yeni Clio Hibrit’e devretti

Oyak Renault, 2011’de üretimine başladığı Clio modelinin dördüncü neslinin üretimini bitirdi. Oyak Renault, Clio serisine, üretimine 2019 yılında başladığı Yeni Clio ve 2020 yılında başladığı Yeni Clio Hibrit ile devam edecek. Oyak Renault fabrikasında geçtiğimiz 10 yıl içinde toplam 2.011.881 adet Clio 4 üretildi. 




TÜRKİYE'NİN en büyük entegre otomobil fabrikası Oyak Renault, Kasım 2011’de üretmeye başladığı Türkiye’nin en popüler aracı olan Bursalı Clio 4’ün üretimine son verdi. Oyak Renault, Clio serisine Yeni Clio ve Yeni Clio Hibrit üretimi ile devam edecek. Oyak Renault, 11 Mayıs’ta sonlandırdığı Clio 4 modelinden geçen 10 yıl içinde toplam 2 011 881 adet üretti. 

Sadece Türkiye’de değil, uluslararası pazarda da önemli bir başarıya imza atmış olan Clio 4, Fransa’nın en çok, Avrupa’nın ise en çok satan ikinci aracı unvanını taşıyor. Bu ikonik model, ilk üretildiği 1990 yılından bu yana 15 milyonluk adetle dünyada en fazla satılan Renault markalı araç unvanını da taşıyor. Türkiye’de üretilen Clio 4 modeli başta Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya olmak üzere 52’den fazla ülkede ihraç edildi. 

Clio 4’ün üretimine son verilmesi ile ilgili yapılan törende konuşan Oyak Renault Araç Fabrika Direktörü Murat Taşdelen şunları söyledi: “Türkiye’de ve dünyada satış rekorları kıran Clio’nun dördüncü neslinin üretimini sonlandırıyoruz. Yerini tamamen yeni nesline bırakan Clio 4, yıllar boyunca hem Renault Grubu’nun hem de Oyak Renault’nun yüz akı oldu. 

Ülkemizde de en çok satılan modeller içinde hep en üst sıralarda yer aldı. Kasım 2011’de fabrikamızda üretime başladığımız ve 10 yıla yakın aralıksız sürdürerek iki milyondan fazla adete ulaştığımız Clio 4 üretimini sonlandırırken, Renault Grubu’nun elektrikli araçlara geçiş stratejisi doğrultusunda, yüksek teknoloji barındıran Clio 5 ve Clio 5 Hibrit’in üretimine başarıyla devam ediyoruz. “  Oyak Renault Otomobil Fabrikaları’nda şu anda Yeni Clio, Yeni Clio Hibrit, Yeni Megane Sedan modelleri yanında bu modellerde de kullanılan motor ve mekanik aksamlar üretilip ihraç ediliyor.

İzmir’de Kurt Görüntülendi

İzmir’in doğayla uyumlu Kadim Üretim Havzaları’nın tespit edilmesi için yürütülen çalışmalar kapsamında,  İzmir’de bir kurt kayıt altına alındı


İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen ve Doğa Derneği’nin İzmir Kalkınma Ajansı’yla birlikte yürüttüğü İzmir’in kent çeperindeki Kadim Üretim Havzaları’nın araştırılması ve izlenmesi amacıyla tarım ve mera alanlarına kurulan fotokapanlardan çıkan kurt görüntüsü heyecan yarattı. Uzmanlar bu önemli kaydın, bölge doğasının sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam ettiğini ortaya koyması açısından oldukça önemli olduğunun altını çiziyor. Çalışma kapsamında elde edilen tüm görüntüler ise Doğa Koruma ve Milli Parklar İzmir Şube Müdürlüğü ile paylaşılıyor.

izmirde-kurt-goruntulendi.jpgİzmir’in kent çeperinde kurulan fotokapanlarda bir kurt kayıt altına alındı. Bu kayıtla, Batı Anadolu’daki doğal nüfusunun tamamen yok olduğu düşünülen kurtlar, İzmir’de uzun yıllar sonra ilk defa görüntülenmiş oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin araç desteği ve ayni katkılarıyla gerçekleştirilen saha çalışmalarıyla, Doğa Derneği’nin İzmir Kalkınma Ajansı’yla birlikte yürüttüğü araştırmalar kapsamında görüntülenen kurt, İzmir’in Kadim Üretim Havzaları’ndaki biyolojik çeşitliliğin ortaya konması için büyük önem taşıyor.

Sağlıklı Bir Doğal Alanın Göstergesi

Kurtlar, köpekgiller familyasının en büyük yabani temsilcisi olarak tanımlanıyor. Geçtiğimiz yüzyılın başında türün Batı Anadolu’daki doğal nüfusunun neredeyse tamamı, insan kaynaklı nedenlerle yok olmuş durumda. Genç bir kurt, yeni yaşam alanları bulmak için oldukça geniş bir alanda yayılış gösterebiliyor. Besin zincirinin en üstündeki canlı türlerinden birisi olan kurtlar, özellikle yaban domuzu, karaca gibi yaban hayvanlarıyla besleniyor. Yaşadıkları bölgelerde doğanın döngülerinin sağlıklı bir şekilde devam ettiğinin önemli göstergelerinden biri olan kurtların varlığını sürdürmesi ekosistem açısından büyük önem taşıyor.

İnsan Kurt Çatışmasını Ortadan Kaldırmak Mümkün

Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Biyolojik Çeşitlilik Araştırmaları Koordinatörü Şafak Arslan, uzun yıllar sonra İzmir’de bir kurdun kayıt altına alınmasının umut verici olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Kurtlar ne yazık ki insan kaynaklı faktörler nedeniyle bütün Anadolu’da büyük bir tehditle karşı karşıya. İnsanlarla özellikle evcil hayvan sürülerine saldırdıklarında çatışma yaşayan türün diyetinde aslında karaca, geyik, yaban domuzu gibi yabani otoburlar bulunuyor. Yabani otoburların doğada neredeyse tamamen yok olması sonrasında besin bulmakta güçlük çeken kurtlar, evcil hayvan sürülerine saldırabiliyor ve insan kurt çatışması bu noktada gündeme geliyor. Yani kurtlar, doğadaki denge bozulduğunda insanlarla daha sık etkileşime giriyor.

Diğer yandan kurtlar yok olduğunda veya sayıları azaldığında, yaban domuzlarının popülasyonları çok hızlı bir şekilde artış gösteriyor. Oysa sağlıklı bir ekosistemin göstergelerinden birisi olan kurtların yaşadığı bölgelerde bu tür sorunlar çok daha az yaşanıyor. İzmir’de fotokapan görüntüleri sonucunda kayıt edilen kurt, ekosistem sağlığı açısından bize çok önemli veriler sunuyor. Aynı zamanda bölgedeki yerleşik kurt nüfusu hakkında da ipuçları veriyor. Bu süreçten sonra kurtların bölgedeki varlığının korunması ve insanlarla çatışma içerisinde olmadan yaşaması için gerekli çalışmaların yürütülmesi gerekiyor. Türkiye doğası açısından umut verici bir kayıt olan İzmir’deki bu kurt görüntüsü hepimizi çok heyecanlandırdı. Kurtların bölgede insanlarla çatışma yaşamadan varlıklarını sürdürmeye devam edebilmesi için yetkili kurumların da desteğiyle çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.” dedi.