11 Mayıs 2016 Çarşamba

İstanbulun Kaybolmaya Yüz Tutmuş Mezeleri Mezedakide

Kaybolmaya yüz tutmuş Rum ve Türk yemekleri Mezedaki’de hayat buldu
Türk ve Rum Mutfağının eşsiz lezzetlerinin keşfini süren Meri Çevik Simyonidis, kaybolmaya yüz tutmuş meze ve yemekleri Mezedaki adını verdiği Restoranla yaşatmaya çalışıyor. Bebek’te 2 masalı küçük bir dükkân ile lezzet serüvenine başlayan Mezedaki, 100’e yakın yemek ve meze çeşidiyle Maslak’taki Kültür ve Sanat Merkezi “Unique İstanbul’a taşındı. 1970’lerde İstanbul’da Rumlara ait bine yakın işletme olduğunu bugün ise pek çoğunun kapandığını anlatan Simyonidis, “İstanbul’da yaşayan binlerce Rum bu şehrin yeme içme eğlence kültürüne damgasını vurmuştu. Şu anda ise tüm lezzetler kaybolmaya yüz tutmuş durumda. 6 yıl boyunca bu lezzetlerin keşfini sürdüm. Yunanistan’a göç etmek zorunda kalan bir dönemin en meşhur yemek, meze ve tatlılarını yapan Rum lokantalarının sahipleriyle ve varisleriyle görüştüm. Tüm yemek ve mezelerin inceliklerini öğrendim. Bu lezzetleri yaşatabilmek adına Mezedaki’yi kurdum. Bu değerleri yaşatmak için çalışıyoruz” diye konuştu.


Bebekte küçük bir dükkânda İstanbul mezeleri yapan Mezedaki, kabına sığmayarak Maslak’taki Unique Kültür ve Sanat Merkezine taşındı. Sahanakiden Topike Taramadan Bakalyaro ve Galaktoburekoya Acılı denizkızından Saganaki ballıya kadar onlarca meze ve yemeği orijinal tarifleriyle yeniden üreten Mezedaki, büyük ilgi görüyor. Mekânın kurucusu aslen İstanbullu Rum bir ailenin kızı olan Meri Çevik Simyonidis,  yakın tarihe kadar sofraları süsleyen fakat artık kaybolmaya yüz tutmuş lezzetleri keşfetmek için bir kitap yazmaya karar vererek 3 yıl boyunca çalmadığı kapı, görüşmediği kişi kalamadığını vurguluyor. ‘İstanbulum, Tadım Tuzum Hayatım’ adındaki kitabında genel olarak İstanbul’un zengin yeme içme Mozaiğinde yer edinmiş efsane mekânları ele aldığını anlatan Simyonidis, “Bu mekânların İstanbullu Rum olan ilk sahiplerini bulmaya çalıştım ve röportajlar yaptım. Büyük bir araştırma, koşuşturma ve yoğun seyahatler sonunda kitabı bitirdim. Ardından ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı kitabımı hazırladım. Burada da İstanbul’dan Atinaya göç etmiş ve yine yemek işiyle uğraşmış insanlarımızın hayat hikâyelerini anlattım. Acı tatlı anılar, başarıları, yarattıkları markaları ve birbirinden lezzetli ürünleri konu alıyor. Bu kitabım Dünya Kitap tarafından 2015 yılı gastronomi özel ödülünü kazandı. Tüm bu çalışmalar sırasında kaybolan meze kültürü ve artık yapılmayan yemekleri inceledim. Tekrar bu lezzetleri üretmek ve yeni kuşaklara miras bırakmak için bu yola çıktım. Mezedakiyi sadece yemek satan bir mekân olarak kurmadık. Rum ve Türk kardeşliğini ve etnik yemek kültürünü yaşatmak için yola çıktık. Türk, Rum, Ermeni, Çerkez, Sefarad, Arnavut gibi İstanbul mosayiğine ait geniş bir yelpazenin lezzetlerini bir araya getirdik. Bebek’te ilk yerimizi açtığımızda sadece 2 masamız vardı. Lezzetlerimiz kulaktan kulağa duyulunca artık oraya sığamaz hale geldik. Şimdi ise daha geniş imkânlarımız var. Büyük yatırımcılar Franchise alabilmek bayimiz olmak için teklif sunuyor. Kalitemizi asla bozmamak kaydıyla gelecek yıllarda şubeleşmeye izin vereceğiz" diye konuştu. 

SARIMSAKSIZ HAYDARİ MEZESİZ SOFRA OLMAZ
Rum mutfağının vazgeçilmez unsurları olarak limon, tarçın ve şeker gösteren Simyonidis, “Tüm lezzetlerde bu katkıları az ya da çok kullanırız. Meze yapmak dantel işlemek gibidir, herkes meze yapamaz. Bizim meze yapan imalathanemiz ile yemek yapan tamamen birbirinden ayrıdır. Yemek ile mezeyi ayrı tutarız. Mezedakiye gelenler acılı denizkızı, saganaki ballı, bakalyaro, midyeli lahana sarma, midye dolması, tarama, pastırmalı humus, musakka, çerkez tavuğu, bol maydanozlu beyin mezesi, paçanga böreği, karides ve midye mezelerini bize has sunumla ve lezzetle tadabilir. Kadınbudu köfte, zeytinyağlı yaprak sarması, şakşuka, çıtır muska böreği ve sahanaki gibi lezzetlerimiz tüm tadanlar tarafından tam not alıyor. Öyle ki takipçileri 2.5 milyonu bulan Mekân.com tarafından 2015 yılının en iyi meze mekanı da seçildi Mezedakimiz” diye konuştu.


Meze kültürünün yeni kuşaklar tarafından fazla bilinmediğini anlatan Simyonidis, “Restorana gelip haydari söyleyen fakat sarımsaksız olmasını isteyen var. Bu haydari değildir. Haydari sarımsaksız olmaz. Veya dolmada soğan var mı? Gibi anlamsız ve hatta komik sorularla karşılaşıyoruz.  Ama günümüz insanı çok çalışıyor ve fast food dışında yemek bilmiyor. Eskiden doğumda, ölümde, düğünde, ayrılıkta barışmada her önemli günde kalabalık yemek sofraları kurulurdu. Tüm sorunlar ve sevinçler masada paylaşılırdı. Ayrıca ailece eğlenmeye çıkılır ve müzikli eğlence yerlerine, gazinolara ve tavernalara zaman ve para ayrılabiliyordu. Eğence ve yeme içme çok daha ekonomikti.   Şimdi çok çalışan insan artık eğlenmeye muhabbete zaman bulamıyor. Yemek sofralarına harcanana paralar maalesef psikologlara veriliyor. Biz kaybolan sofra kültürünü o muhabbet ortamını yeniden kurmak isteriz” ifadelerini kullandı.Yeni bir kitap çalışması olduğu bilgisini veren Simyonidis,” ‘Tadı Damağımda Kaldı’ adlı yeni kitabımda kaybolmuş İstanbul Mutfağına ve zengin etnik yelpazesine ait lezzetleri yani İstanbul da yaşamış herkesin az çok bildiği bilmeyenlerin ise öğreneceği çok kültürlü mutfağımızı tanıtmaya çalışacağım dedi…

10 Mayıs 2016 Salı

Osmanlı Mutfağı’nın Meşhur Şerbetleri Alibaba’da

Ramazan’da Sofranızdan Eksik Etmeyin
Ali Güler, Osmanlı sofralarının vazgeçilmez içeceği şerbetlerin bir kültür mirası olduğunu düşünüyor ve bu kültürün sürmesi için elimizden geleni yapıyoruz diyor.Türkiye’de her mevsim çeşitli şerbetleri tadabileceğiniz istisna restoranlardan biridir Şerbetçi Ali Baba ve Güler Osmanlı Mutfağı.Osmanlı Mutfağı’nın kaybolmaya yüz tutan 600 yıllık şerbet kültürünü yaşatmaya çalışan ALİ Güler, Osmanlı Şerbeti’ni üç yüz atmış beş gün sunan nadir mekanlardan.

OSMANLI ŞERBETLERİ ŞİFADIR
Eski zamanlarda şu anki soğuk içeceklerin yerini şerbetler doldururmuş. Birçok hastalığa iyi gelen Osmanlı şerbetleri, özellikle Ramazan ayında sindirime yardımcı olması ve vücuttaki sıvı-şeker dengesini sağlamasıyla da önemli doğal içeceklerdendir. Osmanlı imparatorluğu zamanında ramazan aylarında yapılan meyveli özel şerbetler tadı ve sağlıklı olmaları ile çok tercih edilir, özellikle saray mutfağında, yemek yanında ve misafirlere  ikram edilen bu şerbetlerin kültürümüzde yeri çok büyüktür.

Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken, susamış. Soğuk şerbet istemiş. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurtup, geri göndermiş.Ertesi yıl yine ortaları ziyaret ve teftiş ederken, her ortanın önüne geldiğinde şerbet dolu bir tas sunmuşlar Kanuni Sultan Süleyman’a O da her tası altınla doldurtup, geri göndermiş.Bu şekilde her o mevsimde Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek olmuş. Savaşlarda bile cepheden bu taslar saraya gönderilir ve altınla dolu olarak geri gelmeleri beklenirmiş. 

Osmanlı’da şerbetleri özellikle ferahlamak, susuzluğu gidermek ve içersindeki yararlı maddeler sebebiyle şifa bulmak amacıyla içilmişlerdir. Geçmişi bu kadar eskiye dayanan  doğal içeceklerden olan Şerbetler yaz aylarında özellikle Ramazan aylarında iftar ve sahurda serinletici olarak içilebileceği ve ikram edilebileceği gibi iştah açıcı özelliğiyle de ramazan sofralarını zenginleştiriyor. Ramazan ayının yaza gelmesi günlerin uzaması açlıktan ziyade susuzluğun bizleri zorlamasından dolayı Osmanlı Şerbeti şifadır. Sıcaktan ve susuzluktan oluşan hararete iyi gelir. Susuzluğu giderir serinlik verir. Ramazan ayında gündüz su içemediğimiz için mide ve bağırsak sisteminin çalışması bozulur ondan dolayı Osmanlı şerbeti mideye şifadır.

OSMANLI SOFRALARININ EN SEVİLEN ŞİFA KAYNAĞI ŞERBETLERİ 
1-Sikencebin2- Demirhindi 3- Ali Baba (Diyabetik) 4- Mevlevi 5- Gül 6- Hürrem Sultan 7- Gelincik 8- Sünnet 9- Reyhan 10- Nar Çiçeği 11- Meyan Kökü 12- Ece Sultan 13- Çilekli Saray Limonatası 14- Harnup 15- Kiren (Kızılcık) 16- Somada 17- Vişne 18- Menekşe 19- Nilüfer 20- Zambak 21- Nar 22- Ayva 23- Böğürtlen 24- Sultan 25- Kayısı 26- Subye 27- Loğusa 28- Karadut 29- Saray Limonaası 30- Hurma 31- Tükenmez 32- Sumak 33- Şehzade 34- Aşk İksiri 35- Neslişah Sultan 36- Mevlevi Limonatası

NABZA GÖRE ŞERBET KARGOLUYORUZ
Tüm Türkiye'ye Otellere, Restoranlara ve Evlere İftar, Sahur Davetlerinde gerçek orijinal tarifiyle yapılan otuz beş çeşidin üstünde Osmanlı Şerbetlerini siz değerli dostlarımıza sunuyoruz.


 ŞERBETLERİN SAKLAMA KOŞULU VE DAYANMA SÜRESİ
+ 4 derecelik dolaplarda kapak açılmadan 40 gün kapak açıldıktan sonra 4 veya 5 gün içersinde tüketilmesi gerekiyor. ŞERBETLERİN İÇİNE KESİNLİKLE BUZ ATMAYIN SOĞUK SERVİS YAPIN Şerbetlerde Mısır şurubu, Gilikoz ve Ömür uzatıcı gibi hiçbir katkı maddesi yoktur % 100 gerçek doğal ve gerçek orijinal tarifiyle üretiliyor.

ŞERBETCİ ALİ BABA 
Geçmişten  Bu güne Mirasımıza Sahip Çıkıyoruz...
Adres: Hasanpaşa Kurbağalı Dere Cad No:74 – Kadıköy İstanbul - TÜRKİYE
Şerbet ve Lezzet Hattları: +90 216 348 22 45 – +90 216 336 82 76





9 Mayıs 2016 Pazartesi

Anikya İznik Çini, George Washington Üniversitesi MBA Programında tez konusu oldu

Türk Çini Sanatını yaşatmak amacıyla, 2000 yılından bu yana büyük bir özveriyle faaliyet gösteren Anikya İznik Çini, 2016 yılında Amerika’nın en önemli üniversitelerinden biri olan George Washington Üniversitesi MBA programında tez konusu oldu. Üniversitenin Consultant Abroad Programı (CAP) Türkiye bölümünde yürütülen tez çalışması Anikya İznik Çini’nin, İznik çinilerini dünya markası yapma amacına yönelik olarak ele alınıyor.

GWU İşletme Fakültesi öğretim görevlisi Profesör Abdullah Akyüz tarafından yönetilen program, “Branding” ve “Strateji” olmak üzere iki ayrı başlık altında devam ediyor ve toplam dokuz MBA öğrencisi tarafından sürdürülüyor. Mayıs ayının sonlarında sunulacak tez çalışmasının sonuçları, bir geleneksel Türk sanatı olan İznik Çinisinin dünyaya tanıtılması konusunda önemli bir rol oynayacak.

Program gereği MBA öğrencilerinin tez sunumlarını Türkiye’de yapmaları gerekirken, üniversite yönetiminin terör olayları nedeniyle Zagrep’i tercih etmesi sonucunda, Anikya İznik Çini firmasının şirket yöneticileri ile George Washington Üniversitesi MBA öğrencileri 24- 25 Mayıs 2016 tarihleri arasında Zagrep’te buluşacak. 


ICVB, Amerika’nın dernek temsilcilerini ağırladı

ICVB, Amerika Merkezli Dernekleri İstanbul’da Buluşturdu
ICVB, katılımcı sayısı 1.500 ile 10.000 arasında değişen 5 önemli kongrenin karar vericilerini 4 gün boyunca özel bir program dahilinde İstanbul’da ağırladı.İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (ICVB) ev sahipliğinde, Amerika’nın uluslararası 5 dernek  yetkilisi 6-10 Mayıs tarihleri arasında ilk kez İstanbul’da buluştu.

Dünyanın önemli kongre ve toplantılarını İstanbul’a getirmek için çalışmalarını sürdüren ICVB’nin yürüttüğü tanıtım çalışmaları artarak devam ediyor. ICVB, İstanbul’un uluslararası toplantı ve kongre pazarındaki iş potansiyelini artırmak ve şehri tanıtmak için bu kez, İstanbul’un en çok kongre aldığı ülke olan Amerika’nın dernek temsilcilerini ağırladı. ICVB, katılımcı sayısı 1.500 ile 10.000 arasında değişen 5 önemli kongrenin karar vericilerini, 4 gün boyunca özel bir program dahilinde Türk Hava Yolları ortaklığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile İstanbul’da ağırladı. 
İstanbul’un eşsiz bir destinasyon olduğuna şahit oldular

İstanbul’a ilk kez ICVB ev sahipliğinde gelen temsilciler, yapılan özel program çerçevesinde şehrin kongre olanaklarını, tarihi ve doğal güzelliklerini deneyimlediler. Sektör profesyonelleriyle de buluşan dernek temsilcilerine İstanbul’un kongre sektöründe geldiği konum, gerek yatırımlar, gerekse altyapı çalışmaları ile anlatıldı. Dernek karar vericilerinin İstanbul günlük hayatını bire bir yaşamaları ve şehrin kongre ve toplantı sektörü için eşsiz bir destinasyon olduğuna bizzat şahit olmaları sağlandı. 

Amerika pazarında artış
4 gün boyunca yapılan inceleme gezisi hakkında açıklama yapan ICVB Genel Müdürü Özgül Özkan Yavuz  “2015 yılı itibariyle çalışmaya başladığımız ICVB Amerika temsilcimiz ‘Marketing Challenges International’ aracılığıyla başarılı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu süreçte şehrimiz adına yürüttüğümüz kongre adaylık çalışmalarının oranını %50 Avrupa, %50 Amerika seviyesine yükselttik. Temsilcimiz aracılığıyla adaylık çalışmalarının Amerika pazarında %39 artması ve potansiyel iş imkanı nedenleriyle daha önce İstanbul’da kongre gerçekleştirmeyen Amerika merkezli dernekler belirlendi. İstanbul’da kongre gerçekleştirme olanağı çok yüksek olan bu dernek temsilcileri, şehrimizi her yönüyle ilk kez gezerek, kongre destinasyonu olarak inceleme fırsatı buldu.” dedi.ICVB, yapılan bu çok özel çalışmayla, kongre ve toplantı sektöründe büyük paya sahip Amerika merkezli dernekleri İstanbul’da buluşturmuş oldu.

“Nikewomen Victory Tour” Istanbul Kadin Koşusu Rotasi Açiklandı

Kadınları spor yapmaya teşvik etmek için düzenlediği sıra dışı etkinlik serisiyle geçtiğimiz yıl dünya çapında 200.000’den fazla kadını harekete geçiren Nike’ın, 5 Haziran 2016 Pazar saat 9:34’te Caddebostan’da gerçekleştireceği 5K ve 10K’lık “NikeWomen Victory Tour”  koşusunda binlerce kadın Bağdat Caddesi’nde koşacak. 

Bostancı Sahili’ndeki toplanma alanında başlayıp, Bağdat Caddesi boyunca devam edecek NikeWomen Victory Tour İstanbul’da katılımcılar hedeflerine göre 5km veya 10km parkularında koşabilecek. Nike, heyecan verici bir spor deneyimi yaşatacağı “NikeWomen Victory Tour”  Istanbul kadın koşusunda kadınların en iyi performansı göstermeleri için farklı koşu ürünleri de sunuyor. Yenilikçi teknolojiler sunan bu ürünlere nike.com’dan ve Nike mağazalarından satın alınabiliyor. 

Yarışa kadarki süreçte katılımcıları hedeflerine ulaşmaları için desteklemeyi amaçlayan Nike, Nike+ Run Club hazırlık koşuları ve Nike+ Training Club egzersiz antrenmanlarının yanı sıra kadınları motive edecek eğlenceli etkinliklere de davet ediyor. nike.com/istanbul adresinden takip edilebilen bu etkinliklerin yanı sıra katılımcıların kendi egzersiz programını da oluşturmaları mümkün. Tüm bu hazırlık antrenmanları Nike’ın uzman antrenörleri ve koşu koçlarının önderliğinde ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. İstanbul’un yanı sıra aralarında Rio de Janeiro, Şangay and Los Angeles gibi şehirlerin de bulunduğu NikeWomen Victory Tour, dünyanın en geniş kadın etkinlik serisi olma özelliğini taşıyor.

500 Yıllık Gelenek; Ayvaz Dede Şenlikleri’ne Yolculuk

Ayvaz Dede, farklı etkinliklerle anılacak
Bosna Hersek'in Prusats kasabasına gelerek bölge halkının İslam’ı kabul etmesini sağlayan Ayvaz Dede,  bu yıl da biribirinden farklı etkinliklerle anılacak. 500 yılı aşkın süredir devam eden ve her yıl on binlerce kişinin katıldığı Ayvaz Dede Şenlikleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da 26 Haziran Pazar günü Donyi Vakuf’ta gerçekleştirilecek.


Nüans Tur, 506’ncı Ayvaz Dede Şenliği’ne özel düzenlediği turlar ile unutulmaz bir Bosna Hersek turu yaşatacak.Boşnakların Müslüman olmasının en önemli simgelerinden, Manisa Akhisarlı Ayvaz Dede anısına, bu yıl 506’ncısı düzenlenecek Ayvaz Dede Şenlikleri ile birlikte, Nüans Tur unutulmaz bir Bosna Hersek turu yaşatacak.


Her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce insanın katıldığı Ayvaz Dede Şenlikleri, mehter takımlarının gösterileri, atlı birliklerin geçişi ve sancak yürüyüşleri gibi birbirinden farklı etkinliklere sahne olacak. Farklı şehirlerden gelen atlıların Karaula'da buluşarak Donyi Vakuf'a yürümeleriyle başlayan şenlikler, geleneksel olarak Kuran-ı Kerim ve ilâhilerin okunmasının ardından kılınacak öğle namazı ile son bulacak. Nüans Tur’un Ayvaz Dede Şenlikleri’ne özel 3 gece 4 günlük Bosna Hersek turları ile 500 yıllık gelenek yakından takip edilecek.

Bosna Hersek’in tarihine yolculuk 
Nüans Tur; Ayvaz Dede Şenlikleri öncesinde deneyimli rehberler eşliğinde, Bosna Hersek’in tarihini ve yüzyıllar boyunca yaşayan farklı kültürlerin dokularını hissetme fırsatı sunacak. Saraybosna’nın önemli tarihi mekânlarıyla başlanacak geziye; Aliya İzzetbegoviç Anıt Mezarı, Kovaci Şehitliği, Baş Çarşı, Gazi Hüsrev Bey Camii ve Külliyesi, Saat Kulesi, Kurşunlu Medrese, Morica Han, Saraybosna Katedrali, Sönmeyen Ateş, Latin Köprüsü, Fatih Camii, İnat Evi ve Milli Kütüphane ile devam edilecek. 

2’nci gün Mostar, Poçiteli ve Blagay şehirlerinde; Mostar Köprüsü, Kuyumcular Çarşısı, Koski Mehmet Bey Camii ve Karagöz Camii görülecek. Blagay’da Buna Nehri, tarihi Alperenler Tekkesi, tarihi Türk Köyü Poçiteli gezilecek. 3’üncü gün Ayvaz Dede Şenlikleri’nin yapılacağı Donyi Vakuf ve vezirler şehri Travnik’e gidilecek. Travnik şehir turunda; Elçi İbrahim Bey Medresesi, Fatih Sultan Mehmet’in su içtiği Göksu Nehri, Tarihi Osmanlı Kalesi ve Süleyman Paşa Camii yer almaktadır. Saraybosna dönüş yolunda savaş sırasında birçok insanın şehit edildiği Ahmiç Köyü ziyaret edilecek. 4’üncü gün Saraybosna turu ile Saraybosna’nın su kaynağı Vrelo Bosna Milli Parkı, savaş döneminde iki buçuk yıl şehre giriş çıkışların yapıldığı Yaşam Tüneli, savaş dönemine ait eşyaların sergilendiği müze ve alışveriş için Baş Çarşı’da görülecek eşsiz mekânlar ile devam edecek. Uçak bileti hariç kişi başı 309 Euro olan Ayvaz Dede Şenlikleri turu için detaylı bilgiyi, 0216 444 26 61 telefon numarasından ve www.nuanstur.com.tr adresinden edinebilirsiniz.

Oteller, Ticaret Borsasına üye olmaya zorlanıyor

750 kg patates alan otele ‘ticaret borsasına üye ol’ ısrarı 
Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB), otellerin müşterilerine verdiği yeme-içme hizmetleri için yaptığı satın alımlar gerekçe gösterilererek ticaret borsalarından gelen ‘üyelik’ baskılarının artması üzerine harekete geçti. 

TÜROB Başkanı Timur Bayındır, “Mevzuata göre, çok açık bir şekilde borsalara üye olacakların veya üye olmak zorunda olanların, borsaya tabi maddelerin alım veya satımı ile uğraşan kişiler olduğu ifade ediliyor. Oysa TÜROB üyesi işletmelerin iştigal konuları arasında borsaya tabi maddelerin alım satımı işleri, bunların ticareti bulunmuyor. İşletmeler tarafından yapılan satın almalar tesis çalışanları veya müşterilere verilen konaklama, ağırlama, yeme-içme hizmetlerinde bizzat kullanılmak üzere yapılmış alımlardır. Üyelik konusunda otellerin zorlanmaması gerekir” dedi. Süre belirtmeksizin belli bir miktarın üzerinde gıda alımı yapan oteller, ticaret borsasına üye olmaya zorlanıyor. Bu miktarlar sözgelimi patates için 750 kg, et için 100 kg, beyaz peynir için 360 kg vs düzeyinde bulunuyor. 

Turizmde sancılı bir dönem yaşanırken, konaklama tesislerine ticaret borsalarından gelen ‘üyemiz olun’ ısrarı sıkıntılara neden oluyor. Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB), otellerin müşterilerine verdiği yeme-içme hizmetleri için yaptığı satın alımlar gerekçe gösterilererek ticaret borsalarından gelen üyelik baskıları üzerine harekete geçti. TÜROB Başkanı Timur Bayındır tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne de (TOBB) birer yazı yazılarak konuyla ilgili girişimde bulunulması istendi. Süre belirtmeksizin belli bir miktarın üzerinde gıda ürünleri alımı yapan oteller, ticaret borsasına üye olmaya zorlanıyor. Bu miktarlar sözgelimi patates için 750 kg, et için 100 kg, beyaz peynir için 360 kg vs düzeyinde bulunuyor. Ticaret borsası üyeliği, otellere başta aidatlar olmak üzere bazı maddi yükler getiriyor.

Kabul edilmezse resen üye yapılıyor
Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan TÜROB Başkanı Timur Bayındır, konaklama-ağırlama işletmecilerinin otel veya restoranda kullanılmak üzere toplu miktarda satın almaları gerekçe gösterilerek, ticaret borsalarına üye olmalarının talep edildiğine dikkat çekerek, “Bunun kabul edilmemesi halinde resen üyelik kaydı yapılacağı bildiriliyor. Halbuki mevzuata göre, çok açık bir şekilde borsalara üye olacakların veya üye olmak zorunda olanların, borsaya tabi maddelerin alım veya satımı ile uğraşan  kişiler olduğu ifade ediliyor” dedi. Bayındır, işletmelerin borsaya kayıt olabilmesi için; ticaret sicili kayıtlarında iştigal konusu olarak borsaya tabi maddelerin alım veya satımı işlerinin yer alması, iştigal alanlarının ve meslek gruplandırmalarının da bu şekilde olmasının şart olduğunu dile getirdi. 

Günümüz şartlarına göre düzenlenmeli
Bayındır, “Oysa TÜROB üyesi işletmelerin tamamı ticaret odaları üyesidir ve ticaret sicili kayıtlarında tescil olunduğu üzere başlıca iştigal konuları konaklama tesisi, restaurant vs işletmeciliğidir. İştigal konuları arasında borsaya tabi maddelerin alım satımı işleri, bunların ticareti bulunmuyor. İşletmeler tarafından yapılan satın almalar, örneğin, sucuk, sosis, bal vs, tesislerde görev yapan çalışanlar ile misaflere verilen konaklama, ağırlama, yeme-içme hizmetlerinde bizzat kullanılmak üzere yapılmış alımlardır” diye konuştu.  Üyelik konusunda otellerin zorlanmaması gerektiğini savunan Bayındır, şunları söyledi: “Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Bülent Tüfenkci'den konuya gerekli hassasiyeti göstereceğine olan inancımızla ilgili mevzuatta bir an önce gerekli değişikliğin yapılması yönünde girişim başlatılmasını talep ediyoruz. Ticari hayatımızın gerçekleri dikkate alınarak, tamamı ticaret odalarına üye olan işletmelerimiz, bünyelerinde verdikleri konaklama, ağırlama, yeme-içme hizmetlerinde bizzat kullanılmak üzere yapmış oldukları malzeme satın alımlarından dolayı üyeliğe zorlanmamalı. Bu yönde işletmelere başlatılmış veya başlatılacak işlemlerin sonlandırılarak herhangi bir işlem tesis edilmemesi ve her halükarda ilgili mevzuatın amacına ve günümüz şartlarına uygun olarak şüpheye yer bırakmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.”

Ticaret borsasına zorunlu üyelik getiren bazı gıda ürünleri ve miktarları
Pirinç 750 kg
Bulgur 750 kg
Kuru fasulye 750 kg
Mercimek 750 kg
Nohut 750 kg
Soya 500 kg
Ayçiçekyağı 200 kg
Zeytinyağı 200 kg
Tereyağ 180 kg
Kuru soğan 650 kg
Patates 750 kg
Zeytin 300 kg
Et (kuzu eti) 75 kg
Et (büyükbaş-küçükbaş) 100 kg
Kümes hayvanı (tavuk, piliç, hindi)100 kg
Sucuk125 kg
Sosis 100 kg
Salam 125 kg
Beyaz peynir 360 kg
Kaşar peynir 270 kg
Yumurta 1710 adet
Bal 250 kg
Ceviz (kabuklu) 200 kg
Fındık (iç) 300 kg
(Bu miktarların üstündeki alım veya satımların borsaya tescili mecburi tutuluyor).


         


7 Mayıs 2016 Cumartesi

Marmara Marka Zirvesi 2016” başladı

Marmara Marka Zirvesi 2016’nın, konuğu Mehmet Reis oldu  
Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin düzenlediği “Marmara Marka Zirvesi 2016”, 5 Mayıs 2016 tarihinde Bahçelievler’deki M.Ü. İşletme Fakültesi’nde gerçekleşti. Moderatörlüğünü Gazeteci Yazar Demet Cengiz’in yaptığı, Marmara Marka Zirvesi 2016’nın konuğu, Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis oldu. Mehmet Reis konuşmasına, 38.’nci kez üniversitede öğrencilerle bir araya gelerek, Reis markasının başarı öyküsünü anlatmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi. Mehmet Reis, başarı yolculuğuna “farklılaşma ve markalaşma” hedefiyle çıktığını açıkladı. 

Türk çiftçinin ürünlerini dünyaya ihracat etmekten onur duyuyorum Mehmet Reis, konuşmasında şunları söyledi: “Ben bugün sizlere pirinç, bakliyat ve sarımsağın markası mı olur diyenlere, hatta alay edenlere karşı marka oluşunun, yani Türkiye topraklarında kendine has yerli tohumlarından üretilen çiftçimizin alın teri el emeği ürünleri ile başta Türkiye olmak üzere 23 ülkede noktasında 26 bin satış ve toplu tüketim noktasında var olan Reis markasının ilginç öyküsünü paylaşacağım. Bir örnek ile sözlerime başlamak istiyorum; Türkiye Amerika’dan pirinç, Kanada’dan mercimek ithal ediyor. Reis her iki ülkeye Anadolu’da yetişen pirinç, mercimek, bakliyat ve bulgur çeşitlerini ihraç ediyor. Ayrıca yine tarımda güçlü ve söz sahibi Fransa, Almanya ve diğer ülkelere tüm kuru gıda çeşitlerini gönderiyor. Türk çiftçisinin diğer ülkelere kıyasla üretim maliyetlerinin daha yüksek olmasına rağmen, fiyat rekabetine karşın Reis markası ile satış yapabilmek ayrı bir gurur kaynağı. Ülkem adına tarım ürünleri ihracatının artması en içten dileğimdir” dedi. 

Bakliyat kategorisinde en yüksek marka “Reis”tir 
Mehmet Reis, konuşmasına söyle devam etti: 
“Nisan 2016’da Nielsen tarafından hazırlanan Beslenme ve Kuru Gıda Tüketim Alışkanlıkları ve Marka Sağlığı Araştırma sonuçlarına göre Bakliyat Kategorisinde Reis En Değerli Marka.Bu araştırma; Devlet Planlama Teşkilatı ve TUİK’ in belirlemiş olduğu Düzey 1, 12 ilde yemek yapmaktan sorumlu 20-65 yaş arası 1024 kadınla gerçekleştirilmiştir. Marka değer endeksi 3’ün üzerindeki markalar pazarda en güçlü markalar olarak kabul edilir. Reis 3.0 marka değer endeksi ile bakliyat kategorisinde yüksek marka değerine sahip tek marka. Marka Değer Endeks Analizi 3 ana sorudan hesaplanır. Bu 3 soruya faktör analizi uygulanarak tek bir değer elde edilir. Yüksek marka değerine sahip marka, tüketicilerin; favori gördüğü, tavsiye ettiği ve premium fiyat ödemeye hazır olduğu markadır. Son 25 yıl içinde yapılan araştırmalarda marka bilinirliğinde Reis birinci sırada ve en güçlü marka konumundadır. Bir İngiliz araştırma şirketi; 2007 yılında Türkiye’de, ramazanda tüketicilerin hangi markaları hatırladıklarını ve tercih ettiklerini içeren bir araştırma hazırladı. Bu araştırmaya göre Reis ilk sıralarda yerini aldı.      Markanın değerli ve güçlü kalabilmesi için markaya yatırım yapmak gerekir. Örneğin; ormandaki ağaçların hepsi aynı boyda değildir. En uzun olanları rüzgardan daha çok etkilenir. Onun köklerinin sağlam olması lazım, aksi halde devrilir. Marka değer endeksi marka yönetiminin başarısını gösterir. Marka performansının sürekli olması ve küresel arenada yer alabilmesi için donanımlı ve güçlü olması gerekmektedir. Ağacın serpilmesi ve güçlenmesi için zamanında budamayı bilmek gerekir. Bir bitkinin toprağı çapalanır, suyu zamanında verilirse daha verimli ve uzun ömürlü olur” diye konuştu. 

7 yaşında çay yıkayarak iş hayatına atıldı, 
Kuru gıda da 4 kıtada 22 ülkeye ihracat yapıyor 
Reis’in marka öyküsünü anlatmaya devam eden Mehmet Reis, şunları söyledi: 
“Her markanın bir isim babası, bir kurucusu vardır. Reis markasını 1981 yılında girişimcilik ruhu ile temelini atan ve adını koyan işte benim. Mehmet Reis’in Hayat Hikayesi ve Başarı Öyküsü TRT Zirvedekiler, TRT2 Göçmen Kuşaklar programında ve en son 2016’da NTV’de olmak üzere pek çok televizyon kanalında ve gazeteler de yayınlandı. Özellikle; Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Adam Olacak Çocuk ve Patronların ilk İşleri” başlıklı yazı dizisinde Hacı Sabancı, Vehbi Koç ve Hüsnü Özyeğin ile aynı sayfada olmak benim için çok anlamlı ve hayallerimin ötesinde. Yaptıkları işler ve konumları tabii ki tartışılmaz ve kıyas olmaz. Tabii ki herkesin var olabilmek için farklı mücadeleleri var. Neden Mehmet Reis onu da size kısaca anlatmak istiyorum; Milli Mücadelede Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gözüm Sakarya’da Kulağım İnebolu’da” dediği tek istiklal madalyalı ilçe olan İnebolu’da doğdum.  7 yaşında çay bardağı yıkayarak bir tatil köyünde çalışmaya başladım. Bulaşıkçılık, garsonluk yaptım, 2 yıl Ramazan davulu çaldım. Tarla kazdım. Çift sürdüm (karasaban), harman koştum. Balıkçı olan babamın yanında balık koymak için naylon torba sattım. Bu benim ilk alım satım işimdi. İlk ticaretimdi. 1 kg naylon torba aldım. (Naylon torba yeni piyasaya sürülmüştü) Bir kilogramda kaç adet olduğunu, bir tanesinin kaç kuruşa geldiğini hesapladım ve kâr koyarak sattım. Daha sonra sinema önlerinde kitap, gazoz ve simit sattım. Ayrıca balık satarak aileme yardımcı oldum. Sinema diyince bir anımı paylaşmak isterim. Sinemaya param olmadığı için giremezdim. Yıllar sonra kapısından içeri giremediğim sinemayı, 1988 yılında satın aldım. Televizyon yaygınlaştığı için film oynatılmıyordu. Saatlerce içeride oturdum, çok merak ettiğim oynatıcının bulunduğu makine dairesine girdim ve daha sonra sattım. Liseyi bitirdikten sonra Samsun Eğitim Enstitüsüne, daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam ettim. Samsun’da yurt işletmeciliği, İstanbul Unkapanı’nda pirinç ticareti yapan bir yerde hem satış, hem muhasebecilik görevlerini yaptım. Aynı zamanda okuluma devam ediyor ve geceleri de taksi şoförlüğü yapıyordum. Yani bir koltukta 3 karpuz. Üniversitede tanıştığım hayat arkadaşımla evlenmeyi düşünüyordum, ama asgari ücretle çalışan bir kişi olarak çok zor görünüyordu. Karar vermeliydim. İyi at yemini kendi arttırır. Tohum toprağa atmadan yeşermez. Sen işini düzgün yaparsan er ya da geç mükâfatını alırsın, en uzun yol bir adımla başlar düşüncesiyle ilk adımımı attım” dedi. 


Güvene dayalı sermaye ile Reis Gıdayı kurdum 
Reis’in güvene dayalı sermaye ile kurulduğunu anlatan Mehmet Reis, konuşmasını söyle sürdürdü: “1975 yılında girmiş olduğum gıda piyasasına verdiğim güven ve edindiğim tecrübe sermayem oldu. Cebimde kuruşum yoktu. İşten ayrılırken hiçbir talebim olmadı. Bir ödünç telefon ve taksitle aldığım bir masa ve bir sandalye ile Reis ticareti kurdum. Firma isimlerinin ardında farklı bir hikaye vardır. Şirketlerin doğuşu ve markaların ardında bir mücadele öyküsü vardır. Almanya’ya giden bir arkadaşım döndüğünde senin ürünler Almanya’da raflarda satılıyor deyince şaşırdım. Bana getirdiği paketin üzerinde Reis yazıyordu. O zaman öğrendim ki Reis Almanca pirinç demekmiş. Ondan sonra gelecek ile ilgili düşünmeye başladım. Geleceği planlamanın en iyi yolu onu tasarlamaktır. Unkapanı’nda herkes aynı işi yapıyordu. “Başkalarının gittiği yoldan gidersen iz bırakamazsın” sözünden esinlenerek ya farklılaşacaksın ya da markalaşacaksın dedim. Ben ikisini de yapmaya karar verdim. Değişimi önceden görmek için geleceği doğru okumam lazımdı. Almanya ve diğer ülkelerin kuru gıda satışı paketli oluyorsa, benimde dökme çuvallı satıştan paketli üretime ama markalı satışa yönelmem gerektiğine karar verdim. 1981 yılında Reis Ticaret ismiyle kurmuş olduğum firmayı, Reis markası ile büyüterek 1993 yılında Anonim Şirketine çevirdim. Henüz raflarda olmamamıza rağmen 1994 yılında ilk reklam filmini çektik. Yayına karar verdiğimizde ekonomik kriz oldu. Buna rağmen ilk bakliyat reklamı Türk televizyonlarında Reis markasıyla dönmeye ve tüm reklam mecralarında görünmeye başladı. 1995 yılında Avrupa Birliği ülkeleri ilk Astronot yiyeceği için HACCP yönetimi uygulamaya başladı. Takibe alıp hazırlıklarımızı yaptık. 2000 yılında Avrupa Birliğinin gıda hijyeni olan HACCP Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi yöntemini uygulamaya başladık. Kuru gıda sektöründe ISO 9000-HACCP belgelerini alan ilk işletme Reis oldu. Yine rakiplerimizi şaşırtmıştık” diye konuştu. 

Reis, 26 bin satış ve toplu tüketim noktasında yer alıyor 
Reis markasının 10 bin perakende noktasında olduğunu anlatan kaydeden Mehmet Reis, şunları söyledi: “Reis markası olarak bugün; 1500’ü ABD olmak üzere 8000 yurt dışı satış noktasında, iç pazarda ise 2000’ini otel, 3000’ni ise restoran olmak üzere toplam 8000 toplu tüketim noktası ve 10.000’nin üzerinde perakende noktasında yer alıyoruz. Toplumsal sorunlara çözüm bulmak için, üzülmenin ötesinde de bir şeyler yapılmalıdır. Her zorluğun bir çıkış yolu vardır diyerek, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yine bir ilki gerçekleştirmeye karar verdim. Enflasyonla mücadele sadece hükümetlerin işi değil, işadamlarının da görevidir diyerek aylık enflasyonun yüzde 10’ların üzerinde olduğu, fiyatların hızla tırmandığı 1994 yılının bir ramazan ayı öncesi fiyatları dondurma kararı aldım. Türkiye’de bu bir ilk ve alışa gelmişliğin dışında olduğu için anında tepkiler oldu. Birileri haksız rekabet yapıyor diyerek şikâyetçi oldu. Bazı basın mensupları inanmadı. Ancak sabit fiyat uygulamasıyla fiyatlar düştü. Enflasyon kuru gıda da sıfır veya zam yok haberleri yapıldı. Enflasyona tek başına kafa tutan adam olarak Don Kişot karikatürümü yaptılar. Evet, tek başıma mücadele ettim, daha sonra ki yıllar da zam yapanların hep karşılarında oldum. Mehmet Reis; tüketicinin yanında olan, hayatlara değer katan, fiyat artışlarına karşı duran bir işadamı olarak tanındı. Türkiye’nin en önemli sorunu olan enflasyona karşı savaş açan ilk ve tek kişi olarak tanınmam benim için çok önemli. O günden bu güne tüketicinin yüksek fiyattan ürün almaması üreticinin de zararına ürün satmaması için konuşmaktan fazlasını yapıp, sadece sesimi duyurmak değil, ilgililerin de dinlemelerini sağladım. İş dünyasının ana amacı kâr yapmaksa diğer amacı da toplumdan kazandığının bir kısmını toplumla paylaşmak olmalıdır” şeklinde konuştu. 

Reis’in kuruluş DNA’sında sosyal sorumluluk projeleri var 
Ülkeme olan borcumu ödemenin bir yolu olarak sosyal sorumluluk projelerine yöneldik diyerek sözlerine devam eden Mehmet Reis, şunları anlattı: “Toplumsal sorunlara çözüm için gönüllü katkıda bulunduk. Şirketin ya da markaların başarıları artık sadece ticari büyüklükleri ile değil topluma hangi oranda fayda sağladıklarıyla ölçülüyor. Tüketiciler hizmetlerinden ve ürünlerinden yararlandıkları kurumların daha yaşanabilir bir dünya içinde çalışmalar yapmalarını bekliyor. Sosyal sorumluluk marka ile sinerji yaratan, sürekli, topluma yarar sağlayan ve duyarlılık gerektiren bir aktivitedir. Sosyal Sorumluluğu benimseyen şirketler ya da markalar kazançlarını toplumla paylaşır, ülkesine olan sorumlulukları yerine getirirse güven duyulur ve itibarları artar. Reis’in sosyal sorumluluk projelerinden bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarım alanlarının amaç dışında kullanımına karşı çıkarak, erozyonla mücadele ve çevre korunmasıyla ilgili TEMA Vakfı ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına destek olundu. Türkiye uğruna kanlarını döken Mehmetçik’leri anarak ailelerine destek ve moral gecesi düzenlendi, yalnız olmadıkları mesajı verildi. Yeni umut ışıkları olsun diye desteklenen organ bağışı kampanyası ile 240 kişinin organ bağışında bulunmasına öncülük edildi. Toplumsal bir yara olan sokak çocukları, hayatın kendilerine getirdiği zorluklara ve engellere karşılık sosyal hayata tutunma mücadelesi veren bedensel ve zihinsel engelliler, kadın sığınma evleri, Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı, Darülaceze ve Çocuk Esirgeme Kurumları’na ait projeleri gönülden desteklendi ve toplumun dikkati çekilerek bu insanların daima yanında olundu. 1993 yılından itibaren 1000’ ün üzerinde öğrenciye burs verilerek eğitimlerine katkıda bulunuldu. 1997 yılında Taşköprü sarımsak üreticileri sarımsağı para etmediği için derelere döktüklerini yada tarlada bıraktıklarını ifade ediyor. Reis’i bekliyoruz sözleri basında yer alıyordu. Dünyanın en kaliteli sarımsağını üretiyorlar ama satamıyorlardı. Bir ürünü sanayi mamulü haline getirirseniz veya işlerseniz fiyat istikrarını yakalarsınız. Duyarsız kalamazdım. Doğduğum topraklara vefa borcu olarak bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında 2000 yılında şu ana kadar olduğu gibi hiçbir şekilde devlet desteği ve teşvik almadan, Taşköprü’de Türkiye’nin ilk sarımsak işleme tesisini kurdum. O günden bu güne sarımsaklar derelere dökülmüyor, tarlada çürümeye terk edilmiyor. Kastamonu tarihinde yer alan bir rivayetten duyduğum, Kastinnemoni’nin moni’sini sarımsağın sar’ına ilave ettim ve Sarmoni, sarımsağın markası olarak doğdu. Bugün Uluslararası bir market zinciri ile Taşköprü’de gerçekleştirdiğimiz iyi tarım uygulaması projemizden dolayı Global GAP Sertifikasını aldık ve çevreye duyarlı üretimimizden dolayı Yeşil Ekonomi Ödülüne layık görüldük” diye konuştu. 

Reis, 7 yıldır obeziteyle mücadele ediyor 
Reis ailesi olarak; 2009 yılında yaptırdığımız araştırma sonuçlarına göre Kurumsal Sosyal Sorumluluk projemiz kapsamında; okullarda, üniversitelerde ve katıldığımız tüm toplantılarda, toplumu sağlıklı ve dengeli beslenme konusunda bilinçlendiriyoruz. Obeziteye karşı, “Abur Cubur Olacağı Budur” ,“Abur Cubura Karnımız Tok” ve “Ev Yemeği Sofrada Hesap Ortada” kampanyamızı büyüterek sürdürüyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, obezite toplum sağlığını tehdit eden rakamlara ulaştı. Obezite, diyabet başta olmak üzere pek çok hastalığın ana nedenidir. Uzmanların açıklamalarına göre; erkeklerin %25’i, kadınlarında %34’ü obez. Ne üzücüdür ki, çocuklarda obezite oranı, %20’i geçerek ciddi bir rakama ulaşmıştır. Bilim insanları katkı maddesi içeren işlenmiş hazır gıdaların fast food adı verilen atıştırmalık yemek tarzının çocuklarda vitamin eksikliği, kansızlık, obezite ve zeka düşüklüğüne neden olduğunu ifade ediyor. Mart 2016’da Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda satışı yapılacak gıda ve içeceklerin kriterlerini yeniden belirledi. Kantinlerde kızartma, cips, çikolata, gofret, şeker, kek ve tatlandırıcılı, gazlı ve katkılı içecek gibi birçok ürün satılamayacak. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Obezite ile Mücadele, Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Yaşam Sempozyumu’nda teşekkür plaketi ile ve diğer sivil toplum örgütleri tarafından obezite ile ilgili çalışmalardan dolayı takdir edilip ödüllendirildik. Obezite sorunu devam ettiği sürece, Reis ailesi olarak, öncülüğünü yaptığımız sosyal sorumluluk projemize devam edeceğiz. Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin önemini, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte, her platformda gündeme taşıyacağız. Bir markanın ömrünün uzun olması için inovasyon yönetiminin işletmelerdeki öneminden bahsetmek istiyorum; içinde bulunduğumuz hızlı değişim çağı işletmelerde rekabet koşullarını değiştirmektedir. Günümüzde markaların rekabet edebilmeleri, değişime ayak uydurmaları ve müşterinin değişen ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda hareket etmelerine bağlıdır. Rekabet gücünü elde tutmak için talebe göre üretim yapmak gerekir. Tüketici işletme sahibini ve marka yöneticisini de takip ediyor. Ülkesi için ne yapıp yapmadığına ve davranış biçimine göre markaya değer veriyor. Bir işadamı için, bir yönetici için itibar çok önemlidir. Her şeye sahip olunur ama itibar zor elde edilir. İş hayatında sözün eri olmak iş ahlakına ve etik kurallara bağlı kalmak ve itibarlı olmak şarttır. Ülkemizde üçüncü kuşağın yönettiği şirket sayısı çok az. Reis bir aile şirketi, 2 kızımla birlikte çalışıyoruz. 3 torunum var, bu bayrağı onların taşımasını isterim. Tüketicinin en çok güvendiği, beğendiği, tercih edip tavsiye ettiği imrenilen bir marka olarak uzun ömürlü olması, ülkemizin sağlıklı beslenmesi için daha fazla yol kat etmesi en büyük dileğim. Değerli arkadaşlar, okul bittikten sonra kimse okulda olduğu gibi gün içerisinde konuyu anlatıp akşama ödev vermez. Artık konuyu anlamakta ödevin ne olduğunu öngörüp çalışmakta size düşer. Bilgi alma zamanı bitmiş. Bilgi verme, üretme zamanı gelmiştir. Sürekli size bir şeyler öğretmek isteyenlerin yerine, sen bize ne verebilirsin diyenler olacak etrafınızda. Denizcilikte bir söz vardır, yönü belirleyen rüzgar değil yelkendir. Birinin elinizden tutup kariyer merdivenlerinden çıkmanıza yardım etmesi beklenmemelidir. Bu süreçte işinizi kolaylaştıran ailenizin ve öğretmenlerinizin bilgi birikimleri ve deneyimleriyle öğrettikleri prensiplerdir.  Zifiri karanlıkta yol alınmaz ama bir fener var ise yol bulunur. Babamı kaybettiğim 1976 yılından bu yana mektuplarını saklıyorum. O benim yol göstericim, rehberim. Sizlerinde güvendiği başınız sıkıştığında danışabileceğiniz bir yakınınız ve tecrübe sahibi bir büyüğünüz olmalıdır. İş hayatına başlandığı gün insan bambaşka gerçeklerle karşılaşır. İş hayatında mucize yoktur ve beklenmemelidir. Kendimize inanalım ve güvenelim. Başarısızlık korkusunu yenelim. Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz çünkü güvendiği dal değil kendi kanatlarıdır. Mühendislikte bir kural vardır. Bir problem ancak sahip olduğumuz verilerle çözülür, verileriniz yoksa performans ölçüleri de yoktur. Hayat tecrübesi para ile satın alınamıyor, onu sadece yaşayarak elde edebiliyorsunuz” diyerek sözlerini tamamladı. 

5 Mayıs 2016 Perşembe

CHOICE HOTELS INTERNATIONAL ORTADOĞU’YA GİRİYOR

Dünyanın en büyük otel zincirlerinden Choice Hotels International, Equinox Ventures Ltd. ile imzaladığı anlaşma ile 2021’e kadar Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da Clarion, Comfort ve Quality markalarıyla 25 otel açacak. Dubai merkezli otel geliştirme ve yatırım danışmanlığı şirketi Equinox Group Ltd. ve Ortadoğu’nun en önemli turizm şirketlerinden Al Tayyar Travel Group’un ortak girişimiyle kurulan Equinox Ventures Ltd. ile Choice Hotels arasında imzalanan anlaşmaya göre, Choice Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da 2021’de 25 otel ve 8 bin odayla hizmet verecek.



Choice’un uluslararası operasyonlarından sorumlu başkan yardımcısı Mark Pearce, Equinox Group ve Al Tayyar Travel Group yaptıkları anlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getirdi. İmzalanan anlaşma ile Choice’un Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da var olması ve hızlı büyümesi için önemli bir platform oluşturduklarını ifade eden Mark Pearce, “Dünyanın önde gelen turizm araştırma şirketi Phocuswright, Ortadoğu seyahat endüstrisinin 2014’te 71,8 milyar dolar olan büyüklüğü, 2017’de 98 milyar dolara yükseleceğini söylüyor. Aynı araştırmada Ortadoğu’nun turizm ve seyahat alanındaki pazar açığının orta bütçeli konaklamada olduğu ifade ediliyor. Choice’un marka itibarı ve global hizmet anlayışını, iş ortaklarımızın bölgesel deneyimleri ve altyapıları ile birleştirerek orta segmente hitap eden Clarion, Comfort ve Quality markalı otellerimizle bölgedeki ihtiyacı gidereceğiz” diye konuştu. 

Equinox Group Ltd. Yönetim Kurulu Başkanı Shuja Zaidi, Ortadoğu’da turizm ve otelcilik alanında yeni büyüme ve genişleme dalgasının orta segmentte olmasını öngördüklerini söyledi. Shuja Zaidi, orta segmentteki büyüme beklentisine paralel olarak bu alandaki uzmanlığıyla öne çıkan ve dünyanın en büyük otel zincirlerinden Choice Hotels International ile ortaklık yaptıklarını ifade etti. 

Al Tayyar Travel Group İcra Kurulu Başkanı Abdullah Aldawood ise, “Küresel bir oyuncuyla yaptığımız bu işbirliği Ortadoğu’daki orta segmentte bulunan önemli bir açığı kapatacaktır. Choice ve dünyaca tanınmış markaları ve Equinox Group Ltd.’nin bölge bilgisi ve uzmanlığıyla seyahat sektöründeki gücümüzü daha da artıracağız” dedi. 

Choice Hotels son altı ay içinde Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki büyüme hedeflerine paralel olarak Almanya, Avusturya ve Macaristan’da Comfort ve Quality markaları altında 19 otel, Belçika’da ise çok sayıda yeni otelin yapılması için anlaşma imzalandı. 


Şu anda Frankfurt ve Düsseldorf’ta açtığı Comfort markalı iki oteliyle Almanya’daki varlığını büyüten Choice Hotels, İngiltere ve Fransa’da ise üst segment markası Ascend Hotel Collection ile iki yeni otel açtı. Choice Hotels stratejik öneme sahip gördüğü ve 2014 yılında ilk kez girdiği Türkiye pazarında ise Clarion markasıyla İstanbul’da üç, Kahramanmaraş’ta 1 otelle hizmet veriyor.

Türklere vizenin kalkması iki tarafın da yararına

TÜGİAD Başkanı Rahmi Çuhacı AB’nin vize konusundaki tavsiye kararını yorumladı
TÜGİAD Başkanı Rahmi Çuhacı, Türk vatandaşlarına vizenin kaldırılmasının Avrupa Birliği ülkelerinin yararına olacağının altını çizerek; “Gümrük Birliği anlaşmasından sonra mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı gerçekleşirken, bu mal ve hizmetleri üretenlerin ve alıp-satanların serbest dolaşımının engellenmesi kabul edilemez” dedi. Serbest dolaşımın karşılıklı menfaat ve anlaşmalar çerçevesinde sağlanmasını beklediklerini vurgulayan Çuhacı, genç girişimciler ve işadamları olarak vize uygulamasından etkilendiklerini ancak asıl AB ülkelerinin zarar gördüğünü söyledi.Avrupa Komisyonu’nun Türk vatandaşlarına vize muafiyeti konusundaki tavsiye kararını değerlendiren Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Başkanı Rahmi Çuhacı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılmasının bir yandan adaletin gereği öte yandan da Türkiye ve AB’nin menfaati gereği olduğunu belirtti. 


Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin ağır ama olumlu gelişmesinden memnuniyet duyduğunu belirten Çuhacı şunları söyledi:“Avrupa Komisyonunun tavsiye kararını çok olumlu değerlendiriyoruz. Bunun kimseyi rehavete sokmaması lazım. Neticede bu bir tavsiye kararı ve hem Türkiye hem de Avrupa Birliği’nin hali hazırda atması gereken adımlar var.  Bugün bu serbest dolaşım hakkının Türk vatandaşlarından çok AB vatandaşlarının yararına olduğunu görüyoruz. Özellikle Yunanistan başta olmak üzere serbest dolaşımın gerçekleşmesi halinde AB ekonomisi önemli bir canlanma yaşama şansına sahip. Açıkçası Türkiye serbest dolaşımdan dolayı bazı olumsuz durumları da yaşayabilir-ki turizm sektörü bunların başında geliyor. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının serbest dolaşım hakkının teslim edilmesi anlamında atılan bu olumlu adımı destekliyoruz.”
TÜGİAD Başkanı Çuhacı, Türkiye’nin genç girişimci ve işadamları adına G20 dönem başkanlığı süresince de dikkat çektikleri vize engelinin aşılmasının iş dünyası için büyük önem taşıdığını belirtti.


İlk çeyrekte otel yatırımları % 42 geriledi

Turizm yatırımlarındaki gerileme trendi yılın ilk çeyreğinde de devam etti
Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB), yılın ilk çeyreğinde Türkiye genelinde toplamda 27 şehirde 53 yeni otel projesi için teşvik belgesi alındığını açıkladı.Bu projeler için toplamda 645.3 milyon TL yatırım öngörülüyor. Yatırım tutarında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42 gerileme meydana gelirken, TÜROB Başkanı Timur Bayındır, turizm yatırımlarındaki gerilemenin önemli bir boyuta ulaştığına işaret etti. Bayındır, yatırımlardaki genel düşüşe ve sektördeki sıkıntıya rağmen İstanbul ve Antalya’nın yatırımlardan önemli bir pay almaya devam ettiğine de dikkat çekti.



Turizm yatırımlarındaki gerileme trendi yılın ilk çeyreğinde de devam etti. Ekonomi Bakanlığı tarafından 2016 yılı Mart ayına ait verilen ‘Yatırım Teşvik Belgeleri’ Resmi Gazete’de yayımlandı. Söz konusu ‘Yatırım Teşvik Belgeleri’ konaklama sektörü açısından Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) tarafından derlendi. TÜROB’dan yapılan açıklamada, Mart 2016’da Türkiye genelinde toplamda 17 ayrı şehirde 25 yeni otel projesinin teşvik belgesi, 3 otelin ise renovasyon belgesi aldığı belirtildi. Toplamda 321.7 milyon TL harcanarak tamamlanacak olan yatırımlar sonrasında sektörde 1.133 yeni ek istihdam sağlanacak. Yatırımların tamamlanması ile yatak kapasitesi 4 bin 271 adet artacak. Geçen yılın aynı ayında 14 ilde toplam yatırım tutarı 595.1 milyon TL’lik 28 otel projesi teşvik belgesi almıştı. Buna göre yatırım tutarı geçen yılın Mart ayına göre yüzde 46 geriledi.

Trabzon’da 4 otel 
Ocak-Mart 2016 dönemini kapsayan yılın ilk çeyreğinde ise Türkiye genelinde toplamda 27 şehirde 53 yeni otel projesi teşvik belgesi aldı. Toplamda 645.3 milyon TL harcanarak tamamlanacak olan yatırımlar sonrasında sektörde 2 bin 346 yeni ek istihdam sağlanacak ve yatak kapasitesi 10 bin 692 adet artacak. Yatak sayısı açısından 1.988 yatak ile ilk sırada yer alan İstanbul’u 1.748 yatak ile Antalya takip ederken, Muğla 1.334 yatak ile üçüncü sırada yer aldı. Otel sayısı açısından ise İstanbul ve Muğla 7’şer otel ile ilk sırada yer aldı. Daha sonra 6 otel ile İzmir ve 4’er otel ile Antalya ve Trabzon geldi.

İlk çeyrekler itibariyle baktığımızda son üç yılda yatırımlardaki düşüş trendi net bir şekilde ortaya çıkıyor. 2014’ün ilk üç ayında 32 ilde toplam 1 milyar 494 milyon TL yatırım tutarında, 27 bin 716 yataklı 92 otel projesi için teşvik alınmıştı. 2015 yılının ilk üç ayında ise 26 ilde 18 bin 667 yataklı 70 otel projesi, 1 milyar 107 milyon TL yatırım tutarıyla teşvike bağlanmıştı. Yani sadece geçen yılın ilk çeyreği ile bu yılın ilk çeyreği karşılaştırıldığında yatırım tutarında yüzde 42’lik düşüş meydana geldi. 

Olağan bir süreç
Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan TÜROB Başkanı Timur Bayındır, yılın ilk çeyreğinde turizm yatırımlarında ülke genelinde görülen gerilemenin önemli oranda arttığına işaret etti.  Bayındır, yatırımlardaki genel düşüşe ve sektördeki sıkıntıya rağmen İstanbul ve Antalya’nın mevcut yatırımlardan önemli bir pay almaya devam ettiğine de dikkat çekti. Başkan Bayındır, şu görüşleri dile getirdi: “Sektör olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz. Açıkçası uzun dönemli planlamalarımız ve yatırım projelerimiz buzdolabına kaldırılmış durumda. Yatırıma başlayan birçok tesisin ise yatırım sürecini yavaşlattığını veya durdurarak ertelediğini görüyoruz. Bu süreçte turizm sektöründeki yatırımlarındaki önemli orandaki yavaşlamayı son derece olağan karşılıyoruz. Otel yatırımlarında arz fazlası bulunan Antalya ve İstanbul gibi şehirlerimiz yerine alternatif bölgelerde yatırımları çeşitlendirmemiz gerektiği görüşümüzü koruyoruz. Üzülerek görüyoruz ki ülkemizde son dönem yaşanan terör saldırıları ve olumsuz gelişmelerden sektör olarak derin endişe duyduğumuzu ve önemli oranda etkilendiğimizi belirtmek istiyoruz. Bu durum gerek istihdamı gerekse sektörümüzle bağlantılı 54 sektörü olumsuz yönde etkiliyor. Tedarikçi sektörler de bu durumdam olumsuz etkileniyor. Mevcut işletmeler ve çalışanların sürdürülebilirliğini sağlamak üzere, sektörümüze yönelik vergi ve SGK primlerinin 1 yıl süre ile ertelenmesi için hükümetimizden acil destek beklediğimizi bir kez daha dile getirmek istiyoruz.”


YATIRIM TEŞVİK BELGELERİ
2016 OCAK-MART
Şehir Otel Yatak
Sayısı Sayısı
Ankara 1 120
Antalya 4 1.748
Aydın 2 420
Balıkesir 1 72
Bolu 1 60
Bursa 1 76
Denizli 1 48
Erzurum 1 168
Eskişehir 1 190
Gaziantep 1 40
Hatay 2 668
İstanbul 7 1.988
İzmir 6 1.045
Kayseri 1 252
Kocaeli 2 552
Mardin 1 198
Mersin 1 170
Muğla 7 1.334
Nevşehir 1 60
Ordu 1 20
Sakarya 1 190
Samsun 1 166
Şanlıurfa 1 89
Tekirdağ 1 304
Trabzon 4 594
Van 1 100
Zonguldak 1 20
Genel Toplam 53 10.692



         




İtalya ve Gürcistan Türklerin Radarında!

Enuygun en çok uçak bileti aranan yurt dışı rotalarını analiz etti 
Türkiye’de ayda 7,5 milyon kişinin ziyaret ettiği ve her ay ortalama 200.000 uçak bileti satışı gerçekleştiren Enuygun com, yılbaşından bugüne kadar en çok uçak bileti aranan yurt dışı rotaları analiz etti. Kullanıcıların 1.000'in üzerinde havayolu şirketi arasından kendileri için en uygun uçak biletini kolayca bulup hızlı ve güvenli şekilde satın almalarını sağlayan Enuygun.com’un verilerine göre son dönemde ekonomik ve turistik açıdan gelişen Gürcistan ile turizmde popülerliğini her daim koruyan İtalya, uçak bileti aramalarında üst sıralarda yer alıyor. Bunun yanında çok sayıda Türk vatandaşının yaşadığı Almanya, en çok uçulan rotalar arasında başı çekmeyi sürdürüyor.


Her ay, uçakla seyahat eden veya seyahatini uygun fiyatlı uçak bileti ile yapmak isteyen 7,5 milyon kişinin buluşma noktası olan Enuyguncom, gerçekleştirdiği analiz kapsamında yılbaşından bugüne kadar en çok bilet araması yapılan yurt dışı lokasyonları açıkladı. Ayda 200.000'in üzerinde bilet satışı gerçekleştiren Enuyguncom’un Seyahat Analisti Murat Ekinay’ın açıkladığı verilere göre son dönemde Türk vatandaşlarının İtalya ve Gürcistan’a yönelik uçak bileti arayışlarında büyük artış görüldü. Ekinay, ticaret, inşaat ve turizm yatırımları kapsamında hızla gelişen Gürcistan ekonomisinin iş amaçlı ve turistik seyahatlerin artmasında büyük etkisi olduğunu belirtti. İtalya’nın her dönem turistik açıdan popülerliğini koruduğunu hatırlatan Ekinay, 2016 yazının gözde tatil lokasyonları arasında da İtalya’nın yer aldığını ifade etti. 

En Çok İtalya ve Gürcistan’ı Arıyor, Almanya’ya Uçuyoruz
Türkiye’nin en büyük uçak bileti sitelerinden olan Enuygun.com’un verilerinden derlenen bilgilere göre bu yılın başından beri yurt dışında toplamda en çok Avrupa başkentlerine uçuş araması gerçekleştirildi. Seyahat Analisti Murat Ekinay’ın verdiği bilgilere göre yurt dışında en fazla bilet araması yapılan rotalar Gürcistan ve İtalya olmasına rağmen en çok uçak bileti Almanya için alındı. En fazla uçuş gerçekleştirilen ülkelerde Almanya’yı Azerbaycan, Hollanda, Fransa ve Ukrayna izledi. Ekinay konuyla ilgili “Almanya ve Hollanda'nın bu konuda ilk sıralarda yer almasının en önemli nedeni, bu ülkelerde yaşayan Türk kökenli nüfusun fazla olması. Bu ülkelerde yaşayan yakınlarını ziyaret edenlerin de etkisiyle Berlin ve Amsterdam gibi kentlere daha fazla seyahat edildiğini görüyoruz. Azerbaycan ve Ukrayna ise iş seyahatlerinin yoğun olarak gerçekleştiği ülkelerden” dedi. Yurt içinde en sık uçulan rotalar ise İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Adana ve Trabzon oldu. 


Gideceğiniz Ülke Hakkında Araştırma Yapın
Seyahat öncesinde ve sırasında yolcuların dikkat etmesi gerekenlerle ilgili de kısa bir bilgi veren Ekinay, “Özellikle uçakla seyahat edecek yolcular, yola çıkmadan önce bazı kurallara ve tavsiyelere uyarak seyahatlerini çok daha rahat ve sorunsuz bir şekilde tamamlayabilirler. Yurt dışına çıkmayı planlıyorsanız, öncesinde gideceğiniz ülkenin konsolosluğu ile görüşerek dikkat etmeniz gerekenlerle ilgili bilgi almanızda yarar var. Örneğin bazı ülkeleri ziyaret etmeden önce veya sonra aşı olmanız ve doktor kontrolünden geçmeniz gerekebilir” dedi. Enuyguncom’da seyahate ilişkin çok geniş bir içerik arşivine de sahip olduklarını söyleyen Ekinay, yolculukta ihtiyaç duyulabilecek ipuçları, seyahat edilecek yerlerle ilgili şehir rehberi ve yeme-içme önerileri gibi içeriklere Enuyguncom’dan rahatça ulaşılabileceğini belirtti.

Bu Sektörün Yıllık Cirosu 1 Trilyon Dolar

“Sağlık Turizminin Türkiye’deki Yeri ve Geleceği” konulu panel düzenlendi
Çıkış noktası hem hastalara hem de hasta yakınlarına tıbbi seçenekler sunmak olan sağlık turizmi, dünyada ve ülkemizde son yıllarda hızla büyüyen sektörler arasında. Konuyla ilgili akademisyenlerin, bu alanda çalışma hedefi olan öğrencilerin ve hali hazırda sektörde çalışanların, sağlık turizmi ile ilgili son gelişmeler konusunda bilgilendirilmesi amacıyla “Sağlık Turizminin Türkiye’deki Yeri ve Geleceği” konulu panel düzenlendi. Ataşehir Adıgüzel Meslek Yüksekokulu’nda düzenlenen panele sektörün önde gelen isimleri katıldı.


Son yıllarda hızla büyüyen sektörlerin ilk sıralarında sağlık turizmi geliyor. Dünyada ve ülkemizde konuyla ilgili çalışmaların giderek arttığı bu dönemde, Ataşehir Adıgüzel Meslek Yüksekokulu’nda “Sağlık Turizminin Türkiye’deki Yeri ve Geleceği” konulu bir panel düzenlendi. Türkiye’nin sağlık turizmindeki yeni hedeflerinin ve sektördeki son gelişmelerin paylaşıldığı panelin moderatörlüğünü Sağlık Yatırım Danışmanı Akif Özgüller yaptı. Panelistlerden Nişantaşı Üniversitesi Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Bölümü Öğretim Görevlisi Aşkı Fettah Aydın, sağlık turizminin dijital çağa ayak uydurduğunu, dijital hizmetlerin bu alan içinde özellikle e-devlet, e-reçete, e-imza, e-fatura, e-nabız gibi uygulamalarla vatandaşların hayatında önemli avantajlar ve kolaylıklar sağladığına değindi. Dünyada hangi ülkelerin hangi sağlık alanlarında en fazla sağlık turistine hizmet vermekte olduğu Türkiye’nin hangi alanlarda lider konumda olduğu gibi konulara da değinilen panelde,  Sağlık Yatırım Danışmanı ve panelin moderatörü Akif Özgüller, Türkiye’nin özellikle saç ekimi konusunda lider konumda olduğunu dile getirdi.

Sağlık Turizmi Cirosu 1 Trilyon Dolar
Panelde, sağlık turizmi ve turist sağlığından bahseden Türkiye Sağlık Turizmi Danışma Kurulu Üyesi Bilal Yıldırım ise, Dünyada yıllık sağlık turizmi cirosunun 1 trilyon dolar olduğunu ve sağlık turizmi alanında en başarılı ülkenin Hindistan olduğunu ifade etti. Türkiye’de ise sağlık turizmi alanında jeopolitik konumu, sahip olduğu ulaşım olanakları, bekleme sürelerinin az olması, sağlanan kaliteli ve konforlu sağlık hizmetleri göz önünde bulundurulduğunda diğer ülkelere göre oldukça makul fiyatlar sunulduğuna değinen Yıldırım, 

JCI belgesi (Uluslararası Akreditasyon Belgesi) ne sahip olan hastane sayısının çok olmasının da ülkemize avantaj sağladığını belirtti.  Türkiye’nin eksikliğinin reklam ve tanıtım olduğunu dile getiren Yıldırım, bu alanda çalışmaların yoğunlaşması gerektiğini söylerken yabancı dil bilen personel eksikliğinin de giderilmesi gerektiğini ifade etti.

Sağlıkla İlişkili Bölümler Avantajlı
Panelistler arasında yer alan Medical Park Hastaneler Grubu Kurumsal Faturalama Direktör Yardımcısı Serdal Serin ise, sağlık turizminin başarılı olmasında sağlıkla ilişkili bölümlerden mezun olanların önemli rol oynadığına değindi.  Sağlık yönetimi konusunda öğrencilerin bilinçlendirilmesi gerektiğini ifade eden Serin, işe alımlarda Sağlık Kurumları İşletmeciliği ile Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programları mezunlarına öncelik tanıdıklarını dile getirdi.Panele katılan konuşmacılardan IQ PR Genel Müdürü Günalp Karacer de, sağlık turizminin daha geniş kitlelere yayılmasını sağlamak, reklam ve tanıtımı için halkla ilişkiler alanında uzman personellerin önemli roller üstleneceğini ifade etti

Sektörel Deneyimi Olan Personel İhtiyacı Artıyor
Ataşehir Adıgüzel Meslek Yüksekokulu Sağlık Kurumları İşletmeciliği Program Başkanı Öğretim Görevlisi Hatice Hurç Apalı da konuşmasında, sağlık sektörünün özellikle son yıllarda ortaya çıkan teknolojik gelişmeler ve sağlıkta dönüşüm programlarıyla en önemli sektörlerden biri olduğuna değindi. “Meslek Yüksekokulumuzda da olduğu gibi, sağlık bölümlerine talep önemli derecede arttı. Özellikle Sağlık Kurumları İşletmeciliği ve Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı mezunları, Türkiye’nin sağlık turizmi alanındaki istihdam politikalarına ve hizmet sektöründeki beklenen değişimlere katkıda bulunmaktadır.” diye konuştu. Sağlık turizmi alanında da sağlıkta kalite yönetimi ve kaliteli tıbbi kayıt süreçlerini etkin olarak yerine getirebilecek nitelikte mezunlar vermenin önemli amaçları arasında yer aldığını söyleyen Hurç Apalı,  Türkiye’nin 2014-2018 yıllarını kapsayan “sağlık turizminin geliştirilmesi programı eylem planı”ndaki sağlık kuruluşlarının istihdam olanakları ve teşviklerini açıklayarak, öğrencilere sektörde aranan personel olabilmeleri için yapmaları gerekenlerle ilgili ipuçlarını aktardı.