Fahri Sarrafoğlu: "Osmanlı Padişahlarının her birinin ayrı bir vefa örneği vardır. Özellikle İstanbul’a ve halka hizmet edenleri asla unutmamış, öldükten sonra da sahip çıkmıştır.” Medya Platformu’nun geleneksel olarak düzenlediği Cuma toplantılarının bu haftaki konuğu bir İstanbul hayranı ve gezgini olan Kişisel Gelişim ve İletişim Uzmanı Fahri Sarrafoğlu oldu. Aynı zamanda 20 yıldır İstanbul’la ilgili araştırma ve gezilerini sürdüren Sarrafoğlu platform üyeleri ile bir araya geldiği İstanbul buluşmalarında, Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere Osmanlı Padişahları’nın bilinmeyen yönlerini ve Vefalı olduklarını “vefa” ya ne kadar önem verdiklerini anlattı. Medya Platformu Başkanı Ahmet Durkaya ve Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Çınar’ın da katıldığı “İstanbul Konuşmaları” söyleşisinde platform üyeleri de dinleyici olarak iştirak ettiler
BİR HANIMA İLK DEFA “PAŞALIK “ ÜNVANI VERİLİYOR
İstanbul Konuşmalarında, yaptığı sunumda Osmanlı Padişahlarından vefa örnekleri veren Fahri Sarrafoğlu, Padişahların vefalı olduklarını ve hizmet edenleri asla unutmadıklarını dile getirdi. Osmanlı'nın paşa unvanı alan ilk kadını Prenses Emine Hanım ‘dan bahseden Sarrafoğlu,şunları söyledi: “ Prenses Emine Hanım, İstanbul'da Valide Paşa olarak bilinirdi ve “paşa” unvanını alan tek kadındı. Padişah 2. Abdülhamit ilk defa bir hanıma Paşalık ünvanını vermesinin sebebi ise onun dirayetli, otoriter, eğitim sever ve İstanbul hanımefendisi özelliğini üzerinde taşıyor olmasından kaynaklanıyordu. Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Valide Paşa, Osmanlı'da "Paşa" unvanını alan tek kadın olmasını ömrünün sonuna kadar büyük bir emanet olarak hep taşımıştı. Öyle ki, Sultan II. Abdülhamid Han tarafından kendisine hediye edilen Bebek'teki yalıyı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne bağışlamak istedi ancak tam tapuda devir –teslim işlemi yapılırken adı ve soyadı yerine Emine Paşa unvanını da kullanmak isteyince ortaya büyük bir sıkıntı çıktı. Yalının devir teslimi sırasındaki resmi yazışmalarda, o dönemlerde “ağa”, “paşa” gibi unvanlar yasaklanmış olduğundan, Emine Valide Paşa'ya “Bebekli Emine Hanım” diye hitap edildi. Sultan II. Abdülhamid'in kendisine vermiş olduğu “paşa” unvanının kullanılmamasına sinirlenen ve otoriter bir hanım olan Valide Paşa yalıyı Türkiye Cumhuriyeti yerine Mısır hükümetine bağışlar . Yalı bugün halen Mısır Konsolosluğu olarak kullanılmaktadır.
PADİŞAH SULTAN 2.ABDÜLHAMİT’DEN VEFA ÖRNEĞİ
Padişah Sultan 2. Abdülhamit’in vefa örneklerinden bahseden Sarrafoğlu, bir İngiliz Kaptan’ın Osmanlı’da nasıl “paşalık” unvanı verildiğini ve İtalya’da ölmesine rağmen cenazesinin Padişah’ın özel gemisiyle İstanbul’a getirilip İstanbul’da toprağa verilişini anlattı. Sarrafoğlu bu önemli vefa örneği ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: “İngiliz donanmasından, Osmanlı'nın hizmetine geçen bir denizci Charles Hobart. Brezilya sahillerinde köle tacirlerinin peşine düşmüş, Amerikan iç savaşında gizlice ambargo kırıcılık yapmış birisiydi. Gözü pek başladığı işin peşini bırakmayan biriydi… Hobart, başarılı bir deniz subayı olarak dikkat çektiği için bir süre Kraliçe’nin yatında görevlendiriliyor, sonra Baltık donanmasında. Görevli olduğu gemiyle Kırım Savaşı’na katılıyor. 1877'deki Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlangıcına kadar donanmanın modernleştirilmesi için çalışan Hobart Paşa bu süre içinde İstanbul toplum hayatında da önemli bir yer edinmiştir. 93 Harbi'nde Osmanlılar için elde ettiği başarılardan ötürü, 11 Ocak 1881'de vezirlik ve müşirlik yani büyük amiral rütbesiyle donanma komutanı olur. Anılarını yazmaya 1884’te başlamıştır fakat 1886'da hastalanarak tedavi için İtalya'ya götürülür. Ancak iyileşmeyerek 19 Haziran 1886'da Milano'da ölür. Sultan II. Abdülhamit, Hobart Paşa'nın Türk topraklarında gömülme vasiyetini yerine getirmek üzere Necid vapurunu İtalya'ya gönderir. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Selimiye'deki İngiliz mezarlığına gömüldü.”
İstanbul Konuşmalarında, yaptığı sunumda Osmanlı Padişahlarından vefa örnekleri veren Fahri Sarrafoğlu, Padişahların vefalı olduklarını ve hizmet edenleri asla unutmadıklarını dile getirdi. Osmanlı'nın paşa unvanı alan ilk kadını Prenses Emine Hanım ‘dan bahseden Sarrafoğlu,şunları söyledi: “ Prenses Emine Hanım, İstanbul'da Valide Paşa olarak bilinirdi ve “paşa” unvanını alan tek kadındı. Padişah 2. Abdülhamit ilk defa bir hanıma Paşalık ünvanını vermesinin sebebi ise onun dirayetli, otoriter, eğitim sever ve İstanbul hanımefendisi özelliğini üzerinde taşıyor olmasından kaynaklanıyordu. Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Valide Paşa, Osmanlı'da "Paşa" unvanını alan tek kadın olmasını ömrünün sonuna kadar büyük bir emanet olarak hep taşımıştı. Öyle ki, Sultan II. Abdülhamid Han tarafından kendisine hediye edilen Bebek'teki yalıyı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne bağışlamak istedi ancak tam tapuda devir –teslim işlemi yapılırken adı ve soyadı yerine Emine Paşa unvanını da kullanmak isteyince ortaya büyük bir sıkıntı çıktı. Yalının devir teslimi sırasındaki resmi yazışmalarda, o dönemlerde “ağa”, “paşa” gibi unvanlar yasaklanmış olduğundan, Emine Valide Paşa'ya “Bebekli Emine Hanım” diye hitap edildi. Sultan II. Abdülhamid'in kendisine vermiş olduğu “paşa” unvanının kullanılmamasına sinirlenen ve otoriter bir hanım olan Valide Paşa yalıyı Türkiye Cumhuriyeti yerine Mısır hükümetine bağışlar . Yalı bugün halen Mısır Konsolosluğu olarak kullanılmaktadır.
Padişah Sultan 2. Abdülhamit’in vefa örneklerinden bahseden Sarrafoğlu, bir İngiliz Kaptan’ın Osmanlı’da nasıl “paşalık” unvanı verildiğini ve İtalya’da ölmesine rağmen cenazesinin Padişah’ın özel gemisiyle İstanbul’a getirilip İstanbul’da toprağa verilişini anlattı. Sarrafoğlu bu önemli vefa örneği ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: “İngiliz donanmasından, Osmanlı'nın hizmetine geçen bir denizci Charles Hobart. Brezilya sahillerinde köle tacirlerinin peşine düşmüş, Amerikan iç savaşında gizlice ambargo kırıcılık yapmış birisiydi. Gözü pek başladığı işin peşini bırakmayan biriydi… Hobart, başarılı bir deniz subayı olarak dikkat çektiği için bir süre Kraliçe’nin yatında görevlendiriliyor, sonra Baltık donanmasında. Görevli olduğu gemiyle Kırım Savaşı’na katılıyor. 1877'deki Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlangıcına kadar donanmanın modernleştirilmesi için çalışan Hobart Paşa bu süre içinde İstanbul toplum hayatında da önemli bir yer edinmiştir. 93 Harbi'nde Osmanlılar için elde ettiği başarılardan ötürü, 11 Ocak 1881'de vezirlik ve müşirlik yani büyük amiral rütbesiyle donanma komutanı olur. Anılarını yazmaya 1884’te başlamıştır fakat 1886'da hastalanarak tedavi için İtalya'ya götürülür. Ancak iyileşmeyerek 19 Haziran 1886'da Milano'da ölür. Sultan II. Abdülhamit, Hobart Paşa'nın Türk topraklarında gömülme vasiyetini yerine getirmek üzere Necid vapurunu İtalya'ya gönderir. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Selimiye'deki İngiliz mezarlığına gömüldü.”