Yeni 5. Nesil Mobil Telekomünikasyon Hizmeti ve Teknolojisi olarak adlandırılan 5G'nin, hiç şüphesiz ki, günlük yaşantımıza önemli kolaylıklar getireceği kesin.
Özellikle iletişimde ve internet teknolojilerinde bir devrim niteliğinde olacağı herkes tarafından kabul edilmekte. Bilindiği üzere 1.nesilde sadece mobil telefon hizmeti, 2.nesilde ise telefonla görüşebilmenin yanısıra mesajlaşma özelliği, 3.nesilde veri paylaşımı ve daha hızlı iletişim, 4.nesilde ses ve veri paylaşımının yanısıra görüntülü iletişim, nihayet 5.nesilde (5G) ise çok hızlı ses ve görüntüsel iletişimin yanısıra nesnesel iletişim hizmeti de sunuluyor. Yani 5G de akıllı binalar, akıllı araçlar gibi eşyalarla alakalı nesnesel iletişim imkanı da mümkün olacak. Ancak 5G’nin daha kısa dalga boyu ama daha geniş bant özelliği nedeniyle 4G ye göre çok daha fazla baz istasyonu ihtiyacı söz konusu. Ayrıca daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak, uzmanlar aradaki enerji açığının giderilmesi için tüm dünyada yaklaşık olarak 400 civarında yeni nukleer santrale ihtiyaç olduğunu belirtmekte.
Burada asıl vurgulamak istediğim konu, 4G ye göre çok daha fazla baz istasyonuna ihtiyaç olacağı durumudur. Yaklaşık olarak 150-200 metrede bir baz istasyonu ya da güçlendirici anten yerleştirilmesi gerekiyor. Böylece hava da çok yoğun ve kesif bir elektromanyetik ortamın oluşması kaçınılmaz olacaktır. Söz konusu elektromanyetik kirlilik, özellikle yoğun yapılanmanın, yatay değil de dikey bina yerleşimlerinin olduğu ortamlarda, yoğun mağazaların ve dolayısıyla ciddi populasyonun yaşandığı AVM'lerde daha bariz olarak kendini gösterecektir.
Elbetteki teknolojiyi reddetmek, kabul edilir bir davranış değildir. Ancak teknolojiye tamamen teslim olmak da, tamamen reddetmek kadar uygun bir davranış tarzı değildir. Bu nokta da ifrat ve tefrite dikkat etmek zorundayız. Üzüldüğümüz nokta, insanın kontrolünde bir teknoloji icrasının yerine, yavaş yavaş teknolojinin kontrolünde insan figürünün şekillenmeye başlamasıdır.
Sınırsız hızlı iletişim ve yoğun kitlesel iletişim, global bir bakış açısıdır elbette ama sırf hayatımız daha kolaylaşacak diye sağlımızı da riske atmamalıyız.
Açık ve net olarak söylemeliyim ki; Bugün, otuz sene öncesine göre Alzheimer hastalığı neredeyse bin misli daha fazla artmıştır. Üstelik giderek genç nüfusu da etkisi altına almaktadır. Peki ne oldu da Alzheimer hastalığı bu kadar patladı? Sebep olarak kesin şu ya da bu diyemiyoruz maalesef, ama en büyük şüpheli "elektromanyetik kirlilik".
Cep telefonu dalgaları, radyo ve televizyon dalgaları, kablosuz internet ortamları ve telsiz frekanslarının çok ciddi elektromanyetik kirlilik oluşturduğuna dair kimsenin bir kuşkusu yok. Son yıllarda panik atak, depresyon, çeşitli anksiyete ve kaygı bozuklukları da önceki yıllara göre anormal bir artış göstermiştir.
O halde gerek Alzheimer gibi beynin organik bozukluklarının, gerekse psikolojik hastalıkların arka planında elektromanyetik kirliliğin bulunması, yüksek ihtimaldir.
Hep dumansız hava sahası diyoruz ve doğru da diyoruz ama bence asıl önemli olan dalgasız hava sahasıdır. Umarım bunu somut olarak öğrendiğimizde çok geç kalmış olmayız.
Hekim, hakim ve hakem kelimelerinin üçü de arapça kökenli olup "hüküm" kelimesinden türemiştir. Dolayısıyla bu üç meslek grubu da, mevcut donanımlarıyla kendi alanlarında, değişen ve gelişen şartlara göre kitabi olmayan konularda ictihat eder. Bu nedenle uzun yıllara dayanan mesleki tecrübelerimden hareketle, kanaatim; elektromanyetik yoğunluğun beyni ve zihni olumsuz etkilediği ve ciddi düzeyde Alzheimer hastalığını tetiklediği yönündedir. Ayrıca çeşitli araştırma laboratuvarlarında yapılan hayvan deneyleri, görüşümü destekler mahiyettedir.
Şimdi hal böyleyken, önümüzdeki süreçte hizmete sokulması planlanan, 5G teknolojisinin beyni çok daha şiddetli etkilemesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. Üstelik sadece insan sağlığı üzerine değil, 5G'nin oluşturacağı yoğun elektromanyetik gerilimin, ekosistem üzerine, kuşlar, arılar ve böcekler gibi canlılara da zarar vereceğini düşünüyorum.
Yeni bir ilaç keşfedilip, piyasaya sürülmeden önce yıllar süren birçok testlerden ve faz çalışmalarından geçmektedir. O halde insan sağlığı ve tüm ekosistem için tehdit oluşturma ihtimali olan bir teknolojinin sağlıklı bir pilot uygulama yapılmadan insan hayatına sokulmasını anlayabilmiş değilim. Sonuçta üç-beş sene sonra bu teknolojiye geçsek ne kaybederiz. Üstelik hızlı internet erişimi için başka alternatif yollar da var.
Her zaman söylediğim gibi yine tekrar etmek istiyorum, sağlığımız için havamızı dumandan da dalga dan da arındırmak zorundayız. Bu nedenle tekrar kablolu telefon, kablolu televizyon, kablolu internet gibi kablolu iletişime geçmek hiç de yanlış olmasa gerek.
Antik İnka kalıntılarının bulunduğu ilk senelerde bir grup arkeolog bölgede incelemelerde bulunmak üzere yerli rehberler eşliğinde o mıntıkaya doğru ilerlemektedir. Günlerce süren uzun bir yolculuktan sonra tam kazı alanına birkaç saat kalmışken birden rehberler anlamsız bir şekilde mola verirler. Oysa ki heyecan doruktadır ve arkeologlar bir an önce kalıntıların olduğu Alana ulaşmak istemektedir.
Ayrıca o kadar yol gelip az bir mesafe kalmışken verilen molayı da anlamlandıramamışlardır. Rehberler tüm ısrarlara rağmen saatlerce yerlerinden kımıldamazlar. Daha sonra kafile yeniden yola koyulduğunda arkeologlardan biri rehberlere, neden kalıntılara çok yaklaşmışken uzun süre hiç konuşmadan mola verdiklerini sorar.
Cevap çok düşündürücüdür. "Çünkü çok hızlı ilerlemiştik ve ruhumuz geride kalmıştı. Mola vererek ruhumuzu bekledik." Evet, teknoloji yarışının baş döndürücü bir hızla ilerlediği bu zamanda umarım ruhumuzu geride bırakmayız.